TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ VEYA HÜKMÜN BOZULMASI - CMK. 302. MD.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun madde sıralı, gerekçeli, açıklamalı ve içtihatlı şerhinden oluşan paylaşım platformu...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Admin
Site Yöneticisi
Mesajlar: 29609
Kayıt: 22 Mar 2012 12:08
Meslek: Hukukçu
İletişim:

TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ VEYA HÜKMÜN BOZULMASI - CMK. 302. MD.

Mesaj gönderen Admin »

TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ VEYA HÜKMÜN BOZULMASI

Madde 302
- (1) Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması hâlinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir.

(2) Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir.

(3) Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir.

(4) Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur.

(5) 289 uncu Madde hükümleri saklıdır.


İlkemiz, hukukun adaletli dağıtılabilmesi için yargı kararlarının paylaşımına daha çok önem vermektir.
kararara.com sitesi, paylaşılan kararların yargısal faaliyetlerde kullanılmasında herhangi bir hak ve sorumluluk kabul etmemektedir.
Kullanıcı avatarı
Admin
Site Yöneticisi
Mesajlar: 29609
Kayıt: 22 Mar 2012 12:08
Meslek: Hukukçu
İletişim:

Re: TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ VEYA HÜKMÜN BOZULMASI - CMK. 302. MD.

Mesaj gönderen Admin »

YARGITAY Ceza Genel Kurulu
2011/1-392 E.
2012/133 K.

HAKİMİN İSMİNİN KARARA YANLIŞ YAZILMASI
KASTEN ADAM ÖLDÜRME SUÇU


Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık Kadir’in, 5237 sayılı TCY’nın 86/1, 86/3-e, 87/1-d-son, 29/1, 31/3, 62/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.12.2010 gün ve 136-325 sayılı hükmün o yer Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.09.2011 gün ve 5544-5175 sayı ile;

“Hükmün tefhim edildiği 02.12.2010 tarihli oturuma ait duruşma tutanağının başlık kısmında oturuma Üye Hakim olarak Burhanettin katıldığı yazılı olduğu halde, duruşma tutanağının Üye Hakim Ceren tarafından imzalanması suretiyle CMK’nun 220. maddesine muhalefet edilmesi” isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 28.10.2011 gün ve 105388 sayı ile;

“02.12.2010 tarihli son duruşmada, oturum tutanağı başlığında Üye Hakim Cevdet adı yazılı olduğu halde, 119104 sicil numaralı üye Hakim Ceren tarafından imzalandığı görülmüş, sanık savunmanı tarafından, belirtilen durum için herhangi bir sahtecilik iddiası da görülmemiştir. Uyap üzerinden alınan duruşma tutanağında da, Üye Hakim Ceren ‘in adı, sicili ve imzasının olduğu görülmüştür.

CMK'nun 219 (1). maddesinde; ‘Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır’,

220 (l)-c. maddesinde; ‘Hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin adı ve soyadı belirtilir’,

222 (1). maddesinde; Duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı, ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir’.

288 (1). maddesinde; ‘Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır’.

288 (2) maddesinde; ‘Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır’.

289 (1). maddesinde; ‘Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.

a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.

b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.

c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması.

e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması’

294 (1). maddesinde; ‘Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır’.

294 (2). maddesinde; ‘Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir’.

301 (1). maddesinde; ‘Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar’.

302 (2). maddesinde; ‘Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir’.

302 (4). maddesinde; ‘Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur’ .

304 (2). maddesinde; ‘Yargıtay, dosyayı 303 üncü maddede belirtilenlerin dışında kalan hâllerde yeniden incelenmek ve hüküm verilmek üzere hükmü bozulan bölge adliye mahkemesine veya diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderir’ şeklindedir.

Belirtilen hükümler incelendiğinde, öncelikle, duruşma tutanaklarının ancak sahteliğinin iddia edilebileceği hususu gözden kaçırılmamalıdır. Esasen, temyiz incelemesinde bir sahtecilik iddiası da bulunmamaktadır. Sadece hukuki yönün temyize konu edilebileceğine dair CMK’nun 294/2. maddesi esas alındığında, sahtecilik iddiasının bulunmaması halinde, duruşma tutanağının şekline ilişkin itirazlara temyiz incelemesi sırasında bakılmaması gerektiği düşünülmektedir. Zira bozma kararı verilmesi halinde, itirazlara konu olgulara ilişkin yeni işlemlerin yapılabilir olması gerekir. Yargıtay, CMK’nun 302/2. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, temyiz edilen hükmü, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozmalıdır. Yoksa CMK’nun 304/2. maddesinin uygulanma olanağı bulunmayacaktır. Gerçekten de, CMK’nun 304/2. maddesi uyarınca, bozma sonrasında mahkemece yeniden inceleme yapılması ve yeniden hüküm verilmesi gerekmektedir. O halde Yargıtay, öncelikle fark edilen belirtilen nitelikteki şekli içerikli eksiklik ve yanlışlıklar için, öncelikle eksikliğin giderilmesini istemelidir. Yani, duruşmada bulunan hakim üyenin yerine başka hakim üyenin imza attığı fark edilmiş, duruşma tutanağı başlığındaki ad-soyad, sicil numarası ile tutanağın altındaki belirtilen bilgilerin birbirine uymaması veya imzalar arasında duraksamaya yol açabilecek şekilde bariz farklılıklar tespit edilmiş olması halinde, öncelikle bu yanlışlığa ilişkin gerçek durum yerel mahkemeden sorularak, gerektiğinde elektronik imza ile yapılan işlemler da kontrol edilerek, tespitler tutanağa bağlanmalıdır. Yoksa bu şekli yanlışlıklar bozma konusu yapılmamalıdır.

Öte yandan, temyiz incelemesinin ancak hukuka aykırılık hallerine özgü olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. CMK’nun 288. maddesine göre hukuka aykırılık, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Bozma konusu duruşma işlemi incelendiğinde, CMK’nun 289. madde uyarınca mahkeme doğru şekilde oluşturulmuş, sadece tutanaktaki şekli unsurlarda bir uyumsuzluk meydana gelmiştir.

Sonuç itibariyle, belirtilen hükümler muvacehesinde, Yargıtay temyiz incelemesinin hukuka aykırılıklara özgülendiği, yeniden incelenmesi gereken bir durumun söz konusu olmaması halinde, şekli eksiklikler nedeniyle hükmün bozulmaması ve eksiklikler giderildikten veya duraksamaya yol açan yanlışlıklar açıklanıp tutanağa bağlandıktan sonra esastan karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir. Maddi gerçekliği esas alan ceza hukukunda, bir üyenin veya kâtibin adının veya sicil numarasının yanlış yazılması, tutanağın altındaki bilgilerle başlığındaki bilgilerin birbiriyle uyumlu olmaması, duruşmaya gerçekte iştirak etmeyen üyenin yanlışlıkla duruşma tutanağına imza atması, maddi gerçekliği değiştirmez. Belirtilen işlemler, sadece yapılan işlem yönünden sakat işlem olarak kalırlar. Esas olan, adı yanlış yazılsa da, mahkemenin hukuka uygun olarak oluşturulması olmalıdır. O halde, duruşma tutanağının şekline ait eksiklik ve aksaklıklar, maddi gerçekliği değiştirmediği cihetle, ancak yanlışlıkların düzeltilmesine konu edinebilirler. Gerçekten de, yapılmış bir duruşmada ileri sürülen deliller, sırf hâkimin adının yanlış yazılması nedeniyle yenilenemeyecektir. Sonraki duruşma, başka bir duruşma olacaktır. Oysa sakat olduğu iddia edilen ilk duruşmada her şey usulüne uygun olarak yapılmış, duruşma tutanağı sonlandırılırken istenmeden bir yanlışlık yapılmıştır. Bu yanlışlık, yapılan duruşmayı hukuka aykırı kılmamalıdır. Yine belirtilen, belki de bariz bir şekilde anlaşılan şekli eksiklikler nedeniyle, kamu davalarının zamanaşımına uğrama olasılığı da artacaktır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI


Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün verildiği 02.12.2010 tarihli oturuma ait duruşma tutanağının başlık kısmında, oturuma Üye Hakim olarak Burhanettin’in katıldığının yazılmasına karşın, duruşma tutanağının Üye Hakim Ceren tarafından imzalanması hususunun bozma nedeni yapılmasında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Yerel mahkemece hükmün verildiği 02.12.2010 tarihli oturuma ait tutanağın başlığında duruşmaya katılan Üye Hakimler olarak Burhanettin ve Cevdet’in isminin yazılı olduğu, tutanağın son kısmında ise Üye Hakimler Cevdet ve Ceren’in sicilinin yazıldığı, iki sayfadan ibaret tutanağın her iki sayfasının da Üye Hakimler Cevdet ve Ceren tarafından imzalandığı, gerekçeli kararın başlığında Cevdet ve Ceren’in isminin yazılı olduğu, kararın sonunda da yine aynı hakimlerin sicil numaralarının yazıldığı ve beş sayfalık gerekçeli kararın tüm sayfalarının adı geçen hakimler tarafından imzalandığı anlaşılmaktadır.

5271 sayılı CYY.nın 219. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt katibi tarafından imzalanır”,

220/1-c maddesindeki; "Duruşma tutanağının başlığında …Hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin adı ve soyadı… belirtilir”,

232/1-b maddesindeki; “Hükmün başına…hükmü veren mahkeme başkanı ve üyelerinin.. adı ve soyadı…yazılır”,

232/4. maddesindeki; “Karar ve hükümler bunlara katılan hakimler tarafından imzalanır” şeklindeki düzenlemeler göz önüne alındığında, duruşma tutanağının ve gerekçeli kararın başlığına, duruşmaya ve karara katılan hakimlerin isimlerinin yazılması gerektiği konusunda duraksama bulunmamaktadır.

Bununla birlikte, duruşmaya katılan bir üye hâkimin yerine, oturum başlığına sehven başka bir hâkimin isminin yazılması 5271 sayılı CYY'nın 220/1-c maddesine aykırı ise de, her hukuka aykırılık bozma nedeni oluşturmamaktadır. 1412 sayılı CYUY'nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308. maddesinde sayılan hukuka mutlak aykırılık halleri dışındaki aykırılıkların bozma nedeni yapılabilmesi için esasa etkili olması gerekir. Esasa yani yerel mahkemece verilen hükme etkisi olmayan nisbi hukuka aykırılık halleri ise bozma nedeni oluşturmayacaktır.

Diğer taraftan, Anayasamızın 141/4. maddesinde; davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuç¬landırılmasının yargının görevi olduğu belirtilmiş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesinde de, davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık değerlendirildiğinde;

Kısa kararın verildiği oturumun başlığına duruşmaya katılan Üye Hâkim Ceren ‘in isminin yerine Üye Hâkim Burhanettin’in isminin sehven yazılmış olduğu hususu, gerek aynı oturuma ait tutanağın altına, gerekçeli kararın başlığına ve son kısmına Üye Hâkim Ceren’in ismi ve sicil numarasının yazılması ve gerekse bahse konu oturuma ait tutanak ile gerekçeli kararın tüm sayfalarının yine Hâkim Ceren tarafından imzalanmış olmasından açıkça anlaşılmaktadır.

Nitekim duruşmaya, Üye Hâkim Ceren’in katılmadığına ilişkin dosyada hiçbir bilgi bulunmadığı gibi, gerek sanık müdafii gerekse Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçelerinde bu hususta bir iddia da yer almamaktadır.

Bu nedenle, duruşma tutanağının başlığına duruşmaya katılan üye hakimlerden birinin isminin yerine yanılgı sonucu başka bir üye hakimin isminin yazılması hususunun bozma nedeni yapılmasında isabet bulunmamaktadır.

Bu itibarla, itirazın kabulü ile Özel Dairenin diğer yönler incelenmeksizin verdiği bozma kararının kaldırılmasına ve dosyanın esastan temyiz incelemesi yapılabilmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; “itirazın reddi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2-Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 15.09.2011 gün ve 5544-5175 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın esastan temyiz incelemesi yapılabilmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.04.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
İlkemiz, hukukun adaletli dağıtılabilmesi için yargı kararlarının paylaşımına daha çok önem vermektir.
kararara.com sitesi, paylaşılan kararların yargısal faaliyetlerde kullanılmasında herhangi bir hak ve sorumluluk kabul etmemektedir.
Kullanıcı avatarı
IŞIKDEMİR
Editör
Mesajlar: 2801
Kayıt: 07 Eki 2016 15:19
Meslek: İcra Memuru
Konum: Sivas
İletişim:

Re: TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ VEYA HÜKMÜN BOZULMASI - CMK. 302. MD.

Mesaj gönderen IŞIKDEMİR »

T.C.
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu

Esas No:2011/370
Karar No:2011/302



İtirazname: 2010/70657
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : PAZARCIK Sulh Ceza
Günü : 21.10.2009
Sayısı : 215-324

6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık A. G.'nün anılan Yasanın 91/5–son, 765 sayılı TCY’nın 59/2, 72, 36, 647 sayılı Yasanın 4, 5 ve 6. maddeleri uyarınca 1.733.732.000 Lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, ertelemeye, zoralıma, tazminat ve ağaçlandırma gideri talebinin reddine ilişkin, Pazarcık Sulh Ceza Mahkemesince verilen 22.09.2003 gün ve 116-328 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 06.10.2005 gün ve 1271-18793 sayı ile;
“...5237 sayılı TCK’nın 7 ve genel hükümleri ile 5252 sayılı Kanunun 9. maddeleri uyarınca sanığın hukuki durumunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun Hükümleri de nazara alınarak yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması” gerektiğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece sanığın, 6831 sayılı Yasanın 91/5–son, 765 sayılı TCY’ nın 59/2, 72, 36, 647 sayılı Yasanın 4, 5 ve 6. maddeleri uyarınca sonuç olarak 1.532,00 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, ertelemeye, zoralıma, tazminat ve ağaçlandırma gideri talebinin reddine karar verilmiş,
Hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince;
“Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunla, özel nitelikte olan 6831 sayılı Orman Kanununda getirilen köklü değişikliklerin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 7. maddesi dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği ve 5728 sayılı Kanunun 562. maddesinin 1. fıkrası uyarınca CMK'nun 231/5, 14. madde ve fıkralarında öngörülen, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında ceza sınırının 2 yıla çıkartılması ve soruşturma ile kovuşturması şikayete bağlı suç olma şartının kaldırılması kuralları gereğince bu hususların mahalli mahkemece birlikte değerlendirilmesi lüzumu” noktalarından bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece bu defa 5728 sayılı Yasanın 198. maddesi ile değişik 6831 sayılı Yasanın 91/5, 5237 sayılı TCY'nın 75/2 ve 5271 sayılı CYY'nın 223/8. maddeleri uyarınca kamu davasının ön ödeme nedeniyle düşürülmesine, kaçak emvalin müsaderesine, katılan idarenin tazminat ve ağaçlandırma gideri talebinin reddine karar verilmiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 14.09.2011 gün ve 10624-11557 sayı ile;
“Hükümden sonra, 14.04.2011 tarih ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 11. maddesi ile 6831 sayılı Yasanın 91. maddesinin 5. fıkrasında yapılan değişiklik ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirilmesi sonucu, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesi de dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği” nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.10.2011 gün ve 70657 sayı ile;
“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.05.1983 gün ve 65/119, 02.05.1994 gün ve 97-126 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, hükmün temyiz edilebilir olup olmadığını belirlemek için hüküm tarihindeki yasal düzenlemelerin dikkate alınması gerekmektedir.
Ön ödeme nedeniyle kamu davasının düşürülmesi kararlarının da temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı aynı ölçülere göre saptanacağından, karar tarihindeki yasal düzenlemelere bakıldığında;
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’ nun 305. maddesi hükmüne göre, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir. 5271 sayılı CMK.nun 223. maddesinde ise beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesine, davanın reddi, davanın düşmesi ve adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı hüküm olarak gösterilmiştir.
1412 sayılı CMUK.nun 305. maddesi gereğince yukarıda sayılan hükümlerden birinin verilmesi durumunda, bu kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolu temyizdir.
Ancak, yasa koyucu bir kısım hükümlerin kesin olduğunu belirtmek suretiyle bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamayacağını aynı maddede belirtmiştir. Buna göre, iki milyar liraya kadar para cezalarına dair hükümler ile yukarı sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
1412 sayılı CMUK’nun 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine hükmü veren mahkemece öncelikle hükmün temyizinin mümkün olup olmadığı, temyiz isteminin süresi içerisinde bulunup bulunmadığı, temyiz talebinde bulunanların buna yetkilerinin olup olmadıkları hususları değerlendirilerek bu koşullardan birinin bulunmadığının saptanması halinde temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Yerel Mahkemece bu hususların değerlendirilmemesi ya da yanlış değerlendirilmesi halinde ise Yargıtay'ca öncelikle bu üç husus 1412 sayılı CMUK.nun 317. maddesi uyarınca değerlendirilerek, temyiz koşullarının bulunup bulunmadığı saptanacak, temyiz koşullarının varlığı belirlendiği takdirde temyiz incelemesi yapılabilecektir.
Ayrıca 5237 sayılı TCK.nun 50. maddesinde 'uygulamada asıl mahkumiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir' hükmü yer almasına karşın, 647 sayılı Kanunun 4. maddesinde olduğu gibi 'bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez' düzenlemesine yer verilmediğinden, 5237 sayılı TCK.nun 50. maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak ya da 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen iki milyar lira (2.000 TL)’ yı aşmayan adli para cezalarına dair hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.03.2010 gün ve 2009/237-2010/51 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında, müsadere kararlarında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun esas alınması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. HUMK.nun 427. maddesinde 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2-c. maddesiyle yapılan değişiklikle '40 milyon' olan kesinlik sınırı 'bir milyar' liraya çıkarılmış, Ek-4. maddesinde ise müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Kanunun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 21.10.2009 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.400 TL.dir.
Bu arada değerlendirilmesi gereken bir diğer husus Anayasa Mahkemesinin 07.10.2009 tarihli Resmi Gazete de yayımlanan 23.07.2009 gün 2006/65 esas ve 2009/114 sayılı kararı ile 1412 sayılı CMUK.nun 305/2-1. bendinin iptaline karar verilmesiyle hükmün temyiz yeteneği kazanıp kazanamayacağı hususudur. Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 53/4 ve 5. fıkraları gereğince iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. Buna göre iptal kararı 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girdiğinden ve iptal kararları da geçmişe etkili olmadığından dolayı hüküm tarihi olan 21.10.2009 tarihinde karara temyiz yeteneği kazandırmamaktadır.
Bu açıklamalar karşısında, somut olay değerlendirildiğinde;
Ön ödeme önerisine esas alınan adli para cezası miktarı hapisten çevrilme 600 TL ve doğrudan tayin olunan 100 TL olmak üzere toplam 700 TL olup, 1412 sayılı CMUK.nun 305. maddesi gereğince ceza miktarı 2.000 liranın altında bulunduğundan ayrıca karar da, müsaderesine karar verilen 30 kg tutarındaki meşe yakacak odununun bilinen değeri de hüküm tarihine göre, HUMK.nun 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında kaldığından hükmün temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Kesinlik sınırının altındaki hükümlerinde suç vasfına yönelik olarak, aleyhe temyiz edilebileceği Yargıtay'ca duraksamasız olarak kabul edilmektedir. Bu durumda katılan idare temsilcisinin temyiz isteminin suçun niteliğine yönelik olup olmadığının belirlenmesi amacıyla temyiz dilekçesi incelendiğinde;
Katılan idare temsilcisi, 14.12.2009 havale tarihli temyiz dilekçesinde, mahkemece ağaçlandırma giderine hükmedilmediğinden bahisle temyiz itirazında bulunmuştur. Görüldüğü gibi, temsilcinin, açıkça suçun nitelendirilmesine ilişkin bir temyiz itirazı mevcut değildir. Dilekçenin sonuç kısmında, kararın resen incelenerek bozulmasının istenmesi de hükmün suçun vasfı yönünden de temyiz edildiği anlamına gelmemektedir. Aksi durumun kabulü katılan tarafından yapılacak bütün temyiz itirazlarının hükmün temyiz edilebilirlik sınırına bakılmaksızın temyiz yasa yolu ile incelenmesi sonucunu doğuracaktır. Böyle bir uygulamanın ise 1412 sayılı CMUK.nun 317. maddesine aykırı olacağı aşikardır.
Ayrıca, dosya kapsamına göre, sanığın, ağaçcık vasfındaki kermes meşelerinin dallarını kesmesi şeklindeki suçunun niteliğinin değişmesi ihtimali de bulunmamaktadır.
Bu nedenle, katılan idare temsilcisinin suç vasfına yönelik bulunmayan temyiz isteminin Özel Dairece 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 305, 317 ve HUMK.nun 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek hükmün bozulmasına karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
Kabule göre de;
Sanığa yüklenen suç için suç tarihinde yürürlükte bulunan 6831 sayılı Kanunun 91/5. maddesinde öngörülen cezanın üst haddine göre, dava, 5237 sayılı TCK.nun 7/2. maddesi gereğince lehe bulunan 765 sayılı TCK.nun 102/4. maddesi uyarınca 5 yıllık asli dava zamanaşımı süresine tabi olup, en son zamanaşımını kesen işlem olan mahkumiyet hükmünün verildiği 20.03.2006 tarihi ile Özel Daire incelemesinin yapıldığı 14.09.2011 tarihleri arasında bu süre dolduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle 765 sayılı TCK.nun 102/4 ve 5271 sayılı CMK.nun 223/8. maddeleri gereğince düşürülmesi yerine yazılı şekilde bozma kararı verilmesi de hukuka aykırıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, “Özel Daire bozma kararının kaldırılması ve 1412 sayılı CYUY’nın 305, 317 ve HUYY’nın 427. maddeleri uyarınca katılan vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi” isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; hükmün temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Ancak;
1- İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dâhil) para cezalarına dair olan hükümler,
2-Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz yasa yoluna başvurulamaz.
“İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CYUY'nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin; 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasanın 23. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve 6217 sayılı Yasanın 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasaya eklenen “bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde gözönünde bulundurulduğunda, 14.04.2011 tarihinden sonra ise, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin olanaklı hale geldiği anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 30.09.2003 gün ve 226–229 ile 27.01.2004 gün ve 3–14 sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümleri nasıl etkileyeceği sorunu, usul yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça “hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olacaktır. O halde, ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni yasa ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak 5320 sayılı Yasanın 4. maddesinin 2. fıkrasında da ifade edilen bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.
Bu ilkenin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.
b-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c-Yeni yasanın ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni yasaya ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.
d-Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete’de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) olması nedeniyle; yerel mahkemenin 21.10.2009 tarihli hükmünün temyize tabi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil, 21.10.2009 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı Yasanın 223 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddeleri ile yargısal kararlarda varılan ilkeler dikkate alındığında, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle tayin edilen sonuç adli para cezasının miktarına bakılmaksızın, maddedeki; “bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” düzenlemesi uyarınca temyiz yeteneği bulunmakta ise de, benzer düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2000 Liraya kadar (2000 Lira dahil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri kesin nitelikte olup, bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamaz. Ancak kesin nitelikteki bu hükümler, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilirler.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.09.2007 gün ve 194-189, 27.12.2005 gün ve 121-171 ile 16.12.1997 gün ve 307-318 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı üzere, ön ödeme sonucu verilen düşme kararları da 5271 sayılı CYY'nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olup, bu kararların temyiz edilebilirlik sınırı 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine göre saptanmalıdır.
Orman emvalinin zoralımına karar verilmesinin hükme temyiz edilebilirlik niteliği kazandırıp kazandırmayacağı konusuna gelince;
Ceza Genel Kurulunun 15.11.2011 gün ve 213-227 ile 09.03.2010 gün ve 237-51 sayılı kararlarında belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında, zoralım kararlarının temyiz edilebilme sınırlarının saptanmasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının esas alınması gerektiği açıkça vurgulanmış olup, bu güne kadar istikrarlı olarak devam eden bu uygulamanın 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra değiştirilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır.
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Usulü Muhakemesi Yasasının 427. maddesinde, 21.07.2004 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2-c maddesi ile yapılan değişiklikle “40 milyon” TL olan kesinlik sınırı “1 milyar” TL’na çıkarılmış, Ek-4. maddesinde ise müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Yasasının mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 21.10.2009 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.400 Liradır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Ön ödeme önerisine, hapisten çevrilen 600 Lira ile doğrudan tayin olunan 100 Lira olmak üzere toplam 700 Lira adli para cezası esas alınmış olup, bu miktar 1412 sayılı CYUY'nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine gereğince 2.000 Liranın altındadır. Ayrıca, yerel mahkeme tarafından zoralımına karar verilen 30 kg orman emvalinin suç tarihindeki değeri 1,02 Lira olarak belirlenmiş olup, 21.10.2009 olan karar tarihindeki temyiz edilebilirlik sınırı ise HUMY’nın 427. maddesine göre 1.400 Lira olduğundan, zoralımına karar verilen emvalin değeri bu miktarın altında kalmaktadır. Bunun yanında katılan vekilinin kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermesi koşuluyla suç niteliğine yönelik açık bir temyizi olmadığı gibi, isnat edilen eylemin başka bir suça dönüşmesi olasılığı da bulunmamaktadır. Bu nedenle, ön ödemeye esas para cezasının miktarı itibariyle kesin nitelikte olan ve temyiz yeteneği bulunmayan yerel mahkeme hükmü, zoralıma karar verilen eşyanın değerinden dolayı da temyiz edilebilirlik niteliği kazanmamıştır.
Bu itibarla; Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve katılan vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY'nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305, 317 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 14.09.2011 gün ve 10624–11557 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Katılan vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305, 317 ve HUMY’nın 427. maddeleri uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.12.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Resim​​​​​​​
Kullanıcı avatarı
Admin
Site Yöneticisi
Mesajlar: 29609
Kayıt: 22 Mar 2012 12:08
Meslek: Hukukçu
İletişim:

TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ VEYA HÜKMÜN BOZULMASI - CMK. 302. MD.

Mesaj gönderen Admin »

6. Ceza Dairesi 2021/14955 E. , 2021/19145 K.

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Yağma
HÜKÜM : İstinaf başvurusunun esastan reddi



Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
5271 sayılı CMK'nın “Temyiz nedeni” başlıklı 288. maddesi uyarınca;
(1)Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
(2)Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.''
Aynı Kanun’un “Hukuka kesin aykırılık hâlleri” başlıklı 289. maddesi uyarınca;
(1)Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a)Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b)Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.
c)Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması.
d)Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.
e)Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f)Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi.
g)Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.
h)Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
i)Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
Temyiz başvurusunun içeriği” başlıklı 294. maddesi uyarınca;
(1)Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2)Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.”
Temyiz isteminin reddi” başlıklı 298. maddesi uyarınca;
Yargıtay, süresinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.
Nihayet “Temyiz isteminin esastan reddi veya hükmün bozulması” başlıklı 302. maddesi uyarınca;
(1)Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması hâlinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir.
(2)Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir.
(3)Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir.
(4)Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur.
(5)289 uncu madde hükümleri saklıdır.
Yukarıda özetlenen mevzuat hükümleri uyarınca, istinaf sonrası temyiz incelemesi sebebe bağlı olup hukuksal denetimle sınırlıdır. Temyizde kural olarak maddi vaka denetimi, diğer bir ifadeyle sübut denetimi yapılamaz.
Dairemize göre, ilk derece mahkemesi ve son tahlilde istinaf mahkemesinin maddi vaka konusundaki kabulü akla, mantığa, ilme ve fenne aykırı ise bu durumda istisnaen maddi vaka yani sübut konusuna girilebilir.
Bir örnekle açıklamak gerekirse; ilk derece mahkemesi ve istinaf, sanığın mağdurun kendisine “hödük” demesine kızarak ona karşı kasten yaralama suçunu işlediğini kabul etmiş, bu sebeple sanık hakkında haksız tahrik altında kasten nitelikli yaralama suçundan verilen cezada indirim yapılmış ve katılan da “Ben ... hödük demedim. O nedenle haksız tahrik indirimi yapılmamalıydı” biçiminde bir gerekçeyle hükmü temyiz olsun. İlk derece ve istinaf mahkemesince hödük denildiğinin kabul edilmesi konusunun irdelenmesi bir maddi vaka denetimi yani sübut denetimi olup, kural olarak temyiz denetiminde bu konuya girilmemelidir.
Ancak; “hödük” kelimesinin ne manaya geldiği, bu sözün haksız fiil teşkil edip etmediği, somut olayda tahrik hükümlerinin nasıl yorumlanıp, uygulandığı hususlarının denetlenmesi ise; hukuksal denetimdir ve temyizde yapılması gereken de budur.
Mağdur temyiz dilekçesinde, "... doğuştan sağır dilsizim, bu sebeple hödük demem mümkün değil deyip, dilekçe ekinde de buna dair sağlık kurulu raporu ibraz etmiş ise, bu kabul; akla, mantığa, ilme ve fenne aykırı olacağından artık vaka denetimi yapılabileceği düşüncesindeyiz.
Nitekim Dairemiz, bu düşüncelerden hareketle verdiği 24.05.2018 günlü, 2017/5297 esas ve 2018/8102 sayılı kararında, sanık müdafiinin müvekkili hakkında TCK'nın 143. maddesinin uygulanmaması gerektiğini temyiz nedeni yaptığı olayda, ilk derece mahkemesi ve istinaf ceza dairesinin 27.01.2015 günü, suçun işlendiği saat dilimi olarak kabul ettiği 18.30-21.00 saatleri arasının değil de gündüz sayılabilecek başka bir saatin suç saati olarak kabul edilip edilmemesini, yani suç saatine ilişkin sübut konusunu denetlemenin bir maddi vaka denetimi olacağını, temyiz denetiminde bunun yapılamayacağını, suçun işlendiği kabul edilen saatin TCK'nın 6/1-e. maddesi uyarınca gece vakti olup olmadığı, buna bağlı olarak aynı Kanun'un 143. maddesinin somut olayda uygulanması gerekip gerekmediği, gerekiyorsa doğru uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesinin ise, hukuksal denetim olduğunu, hukuksal denetimle sınırlı inceleme sonunda, somut olayda, suç saati alarak kabul saatin gece vakti olduğunu ve uygulamanın hukuka uygun olarak yapıldığını tespit ederek temyiz isteminin esastan reddiyle hükmün onanmasına karar vermiştir.
İstinaf sonrası temyizde önemli olan diğer bir konuda, temyiz incelemesinin sebebe bağlı ve sebeple sınırlı olarak yapılmasıdır.
CMK'nın 298. maddesi uyarınca, temyiz istemi sebep içermiyorsa reddi gerekir.
Ancak, CMK'nın 289. maddesinin âmir hükmü uyarınca temyiz dilekçesinde bu maddedeki sebeplere dayanılmasa da, temyiz incelemesi sebebi yapılan husus incelenirken 289. maddede tadadi olarak sayılan hukuka kesin aykırılık hallerinin tespit edilmesi hâlinde hükmün (varsa diğer sebeplere ilâveten) bu sebeple(de) bozulması gerekir.
Dairemiz, 5271 sayılı CMK’nın 302/3. maddesi uyarınca, temyiz dilekçesi ve beyanında gösterilen sebep yerinde ise, diğer bir ifadeyle ileri sürülen hukuka aykırılığı varit kabul ettiği taktirde hükmü bu yönden bozmakta, varsa ileri sürülmeyen bütün diğer hukuka aykırılık hâllerini de kararında göstermektedir.
Burada son olarak açıklamak gerekirse;
Hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delilin hükme dayanak yapılması nedeniyle hüküm temyiz edilmiş veya başka bir sebepten temyiz edilmiş olmakla birlikte bu husus temyiz incelemesi sonucu tespit edilmiş ise, CMK'nın 289/1-i maddesi uyarınca hükmün bozulması gerekir. Burada kalan delillere göre, sübutun yeniden değerlendirilmesi gerektiği şeklinde bir bozma, mevzuatımıza uygun tam bir hukuksal denetimdir. Ancak bunu yapmak yerine, kalan delillerin de mahkûmiyete yeteceğini değerlendirip temyiz istemini esastan reddetmek ya da kalan delillere göre beraat kararı vermek gerekir diyerek hükmü bozmak ya da 303/1-a maddesine göre düzelterek onamak tam bir vaka denetimidir.
Bu izahattan sonra somut olaya gelecek olursak;
Sanık ve müdafii dilekçelerinde, lehe hükümlerin uygulanması gerektiğini belirtmişlerdir.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hâkimler Kurulunun takdiri ile Bölge Adliye Mahkemesinin kararına göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabul ile nitelendirmede usûl ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Müştekîye ait dizüstü bilgisayarın olay günü gündüz sıralarında sanık tarafından yağmalandığı, ancak 17.03.2011 günlü tutanak içeriğine göre, sanığın soruşturma aşamasında kolluk görevlilerine dizüstü bilgisayarı attığı yeri söyleyerek, söz konusu bilgisayarın bulunup müştekîye iade edilmesi hususunda etkin pişmanlık iradesi gösterdiğinin anlaşılması karşısında; sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 168/3. maddesi ile uygulama yapılması gerektiği gözetilmeyerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 5271 sayılı CMK'nın 304/2. maddesi uyarınca yeniden incelenmek ve hüküm verilmek üzere dosyanın Dinar Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine, 09.12.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
İlkemiz, hukukun adaletli dağıtılabilmesi için yargı kararlarının paylaşımına daha çok önem vermektir.
kararara.com sitesi, paylaşılan kararların yargısal faaliyetlerde kullanılmasında herhangi bir hak ve sorumluluk kabul etmemektedir.
Kullanıcı avatarı
Admin
Site Yöneticisi
Mesajlar: 29609
Kayıt: 22 Mar 2012 12:08
Meslek: Hukukçu
İletişim:

TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ VEYA HÜKMÜN BOZULMASI - CMK. 302. MD.

Mesaj gönderen Admin »

10. Ceza Dairesi 2020/12786 E. , 2021/12587 K.

"İçtihat Metni"
Mahkeme : ANTALYA Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi
Suç : Uyuşturucu madde ticareti yapma
Hükümler : 1.Mahkûmiyet; Antalya 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 01/03/2019 - 2019/9 esas ve 2019/131 sayılı kararı
2.İstinaf başvurusunun esastan reddi; Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesinin 21/11/2019 -2019/907 esas ve 2019/1885 sayılı kararı


Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle, temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
5271 sayılı CMK’nın 294/1. maddesinde yer alan “Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır ve temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir” şeklindeki düzenleme karşısında, sanığın temyiz dilekçesinde hükmün hukuki yönüne ilişkin herhangi bir temyiz nedeni göstermediği, CMK’nın 295/1. maddesinde belirtilen süre içerisinde temyiz nedenlerini içeren ek dilekçe de sunmadığı anlaşıldığından, 5271 sayılı CMK’nın 298/1. maddesi uyarınca TEMYİZ İSTEMİNİN REDDİNE,
28/02/2019 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7165 sayılı Kanunun 8. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 304/1. maddesi uyarınca dosyanın Antalya 6. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi'e gönderilmesine, 29.11.2021 tarihinde Üye ...’un karşı oyu ve oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY;

Sanık hakkında Antalya 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 01/03/2019 gün- 2019/9 esas ve 2019/131 sayılı kararı ile uyuşturucu madde ticareti eylemi nedeniyle kurulan mahkûmiyet hükmü üzerine yapılan istinaf incelemesi neticesinde; Antalya Bölge Adliye Mahkemesinin
5. Ceza Dairesinin 21/11/2019 gün-2019/907 esas ve 2019/1885 sayılı kararı ile istinaf başvurusunun 5271 sayılı CMK'nın 280/1-a maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE karar verildiği,
Sanığın temyiz dilekçesinde özetle; "...yukarıda belirtmiş olduğum dosya numaralı dosyamı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi onaylamıştır. Siz değerli büyüklerimden dosyamın tekrar incelenmesini ve temyiz edilmesini saygılarım ile arz ederim " yönünde talepte bulunduğu anlaşılmıştır.
Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda:
Sanık hakkında; 5271 Sayılı CMK'nın 294/1. maddesinde yer alan - temyiz eden hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır- şeklindeki düzenleme karşısında sanığın temyiz dilekçesinde hükmün hukuki yönüne ilişkin her hangi bir temyiz sebebi göstermediği anlaşıldığından temyiz isteminin 5271 Sayılı CMK'nın 298/1. maddesi uyarınca REDDİNE, oy çokluğu ile karar verilmiş olup, sanık hakkındaki dairemizce oluşan çoğunluğun kanaatine aşağıda belirtilen gerekçelerle katılmamaktayım.
20.07.2016 tarihi itibariyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun istinafa ilişkin (272-285 maddeleri) hükümlerinin yürürlüğe girmesiyle temyiz merci olan Yargıtayın, ilk derece mahkemeleri ve ikinci derece yargılama merci olan Bölge Adliye Mahkemelerinin vermiş olduğu temyizi kabil karalarına yönelik temyiz talebi üzerine yapılan incelemede, inceleme sınırının belirlenmesi önem arz etmektedir.
İkinci derece yargılama merci olan Bölge Adliye Mahkemesinin denetim yetkisinin yanında delil değerlendirme ve delil toplama diğer bir ifadeyle yargılama yapma yetkisi mevcuttur. 5271 sayılı CMK'nın 280. maddesinin başlığı "bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma"dır. Söz konusu maddedeki düzenlemeler ayrıntılı olarak incelendiğinde, Bölge Adliye Mahkemesinin, İlk Derece Mahkemesi kararını hem hukuki hem de maddi yönden inceleme yetkisi söz konusudur. Aynı zamanda gerekli gördüğü taktirde 5271 sayılı CMK'nın 280/1-(e) maddesinde verilen yetkiye dayanarak davanın yeniden görülmesine karar vererek kovuşturma yapabilir.
İstinaf aşamasından geçen temyizi kabil karaların temyiz incelemesinde Yargıtayın inceleme yetkisinin sınırları 5271 Sayılı CMK'nın 288.ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda "Temyiz Nedeni" başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
"MADDE 288. - [1] Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
[2] Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır" içerikli düzenlemeye gidilmiştir.
Madde içeriği değerlendirildiğinde Yargıtayın ilk derece ve istinaf aşamasından geçen karaların denetiminde inceleme yetkisi hukuki denetimle sınırlıdır. Diğer bir ifadeyle temyiz merci, olaya normun doğru uygulanıp uygulanmadığını denetleyebilir. Söz konusu yetki bununla sınırlandırılmıştır.
Maddenin gerekçesi, "Tasarı, 1412 sayılı Kanundan ayrılarak -kanuna aykırılık- yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan -hukuka aykırılık- sözcüklerine yer vermiştir. Yargılamanın konusunu oluşturan cezaî uyuşmazlık çözüldükten ve maddî gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması, hukuka aykırılığı oluşturur.
Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan ve olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddî hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar.
Temyiz başvurusunun hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde, elbette ki, hukuka aykırılık oluşturur" şeklindedir.
Kanun koyucu, 1412 sayılı CMUK'nın aksine kanunilik ilkesinden ayrılarak daha ideal, modern ve özgürlükçü olan hukukilik ilkesini benimsemiştir. Bu sebeple söz konusu maddeyi uygularken kanun koyucunun iradesi doğrultusunda verilen yetkiyle sınırlı kalmak kaydıyla taraflar lehine geniş yorumlanması gerekir.
5271 Sayılı CMK'nın 289/1. maddesi "Hukuka kesin aykırılık hâlleri" başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
"MADDE 289. - [1] Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması.
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi.
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması."
5271 Sayılı CMK'nın 289/1. maddesinin ilk cümlesine dikkat edilirse "temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da" ibaresine yer vermiştir. Bu ibareye dikkat kesilerek madde başlığında hukuka kesin aykırılık halleri olarak kabul edilen ve madde içeriğinde sayılan hususların var olup olmadığını inceleme yetkisine sahip olabilmek için her hangi bir şart öngörülmemiştir. Tam aksine talep ve beyana bakılmaksızın inceleme yükümlüğü getirilmiştir.
Maddenin gerekçesinde, "Madde, kesin temyiz veya kesin bozma nedenleri de denilen hukuka kesin aykırılık hâllerini göstermektedir. Bu hâller varsa aykırılığın hükme etki ettiği kabul edilecektir. Temyiz mercinin artık bunların bozmayı gerektirip gerektirmediğini araştırma ve takdir yetkisi olmayacaktır" içeriğine yer verildiği görülmektedir.
Madde gerekçesinde belirtildiği gibi kesin temyiz veya kesin bozma nedenlerinin var olup olmadığını inceleyebilmek için her hangi bir şart öngörülmesi düşünülemez. Diğer bir ifade ile hukuka kesin aykırılık hallerinin var olup olmadığını inceleyebilmek için tarafların hukuki temyiz nedenlerini ileri sürmesine gerek olmayıp, maddede belirtilen hususlarda temyiz merci re'sen inceleme yapmalıdır.
Kanun koyucu hukuka kesin aykırılık hallerini düzenledikten sonra "Temyiz başvurusunun içeriği" başlığı altında 5271 Sayılı CMK'nın 294.maddesinde düzenlemiş ve kanun koyucunun bu şekilde düzenlemeye gitmesi dikkat çekicidir. Kanun koyucu hukuka kesin aykırılık hallerini temyizen inceleyebilmek için her hangi bir şart öngörmememiştir.
"MADDE 294. - [1] Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
[2] Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir"
Söz konusu madde içeriği incelendiğinde hukuka kesin aykırılık hallerine yer vermemekte ve 5271 sayılı CMK'nın 288. maddesinde sınırları çizilen hukuki temyiz sebeplerinin gösterilmesini istemektedir.
Kanun koyucu 5271 sayılı CMK'nın 289/1. maddesinde "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da" ibaresi çok açık olduğu için 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hususlar istisna veya saklı kalmak kaydıyla ibarelerine madde metninde yer vermemiştir.
Temyiz merci, hukuka kesin aykırılık hallerini re'sen ve diğer temyiz sebeplerini ise temyiz nedeni gösterilmesine bağlı kalmak kaydıyla inceleyebilmesi için öncelikle incelemeye konu kararın usulüne uygun olarak temyiz edilmesi gerekir. Temyiz dilekçesinin reddini gerektiren bir hususun olmaması halinde temyiz talebi usulüne uygun olarak yapılmış demektir.
Buna ilişkin olarak "Temyiz isteminin kabule değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi" başlığı altında düzenlemeye gidilmiştir.
"MADDE 296. - [1] Temyiz istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder.
[2] Temyiz eden, ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini isteyebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Ancak, bu nedenden dolayı hükmün infazı ertelenemez"
Madde metninden anlaşılacağı üzere; temyiz talebi süresinde yapılmış ise, temyizi kabil hüküm ise ve temyiz edenin temyiz hakkı var ise temyiz talebini usulüne uygun olarak yapıldığını kabul etmek gerekir. Temyiz nedeninin gösterilmemiş olması temyiz talebinin reddini gerektirecek bir sebep veya eksiklik değildir. Bu sebeple Kanun koyucunun iradesinin aksine 5271 sayılı CMK'nın 294 ve 296.maddelerini sanık aleyhine dar yorumlayarak ve CMK'nın 289/1. maddesindeki açık ibareye rağmen hukuka kesin aykırılık hallerini inceleyebilmek için temyiz talebinde bulunan tarafın "neden göstermesini" ön koşul olarak kabul etmek hukuken mümkün değildir.
"Temyiz isteminin reddi" Başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlemeye gidilmiştir.
"MADDE 298. - [1] Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder"
Söz konusu madde metni incelendiğinde yukarıda 5271 Sayılı CMK'nın 294 ve 296. maddelere ilişkin değerlendirmede izah edildiği gibi kanun koyucu 5271 Sayılı CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık hallerine ilişkin madde metninde düzenlemeye gitmemiştir.
"Temyizde incelenecek hususlar" Başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlemeye gidilmiştir.
"MADDE 301. - [1] Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar"
Madde metni incelendiğinde; kanun koyucu temyiz mercinin yetkilerini şüpheye yer vermeksizin belirlemiştir. Temyiz merci 5271 Sayılı CMK'nın 288. maddesinde sınırları çizilen ve 5271 Sayılı CMK'nın 294. maddesi gereğince yalnızca temyiz dilekçesinde belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapacağını açıkça belirtmiştir.
Madde metninin gerekçesi, "Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddî hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa, bu olgular hakkında inceleme yapar" şeklindedir.
Madde metni, kendisiyle ayrılmaz bir parçası olan gerekçesiyle birlikte değerlendirildiğinde; temyiz dilekçesinde belirtilen temyiz nedenleri ile usul hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik vaya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular üzerinde inceleme yapılacağı görülmektedir.
Bu bağlamda 5271 sayılı CMK'nın 289/1. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık halleri usul hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik vaya yanlış uygulanmasından kaynaklı hukuka aykırılık halleridir. 5271 sayılı CMK'nın 289 ve 301. maddelerinin metin ve gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde; 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde belirtilen hukuka kesin aykırılık halleri hususunda sebep belirtilmesine bağlı kalmaksızın re'sen temyiz incelemesi yapılmasına CMK'nın 301. maddesindeki hukuki düzenlemeler engel teşkil etmeyecektir.
"Temyiz isteminin esastan reddi veya hükmün bozulması" başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlemeye gidilmiştir.
"MADDE 302. - [1] Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması hâlinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir.
[2] Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir.
[3] Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir.
[4] Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur.
[5] 289.madde hükümleri saklıdır"
Maddenin 2 ve 4. fıkralarına dayalı olarak temyiz mercince bozma kararı verebilmek bir nedene dayalı iken, 5. fıkrasında "289. madde hükümleri saklıdır" şeklinde düzenlemeye yer verilerek sebep aranmaksızın hükmün bozulması gerekliliği açıkça düzenlenmiştir. Diğer bir ifade ile 5271 Sayılı CMK'nın 289. maddedeki hukuka aykırılık halleri kesin bozma sebebidir.
Madde metninin gerekçesi, "Yargıtay temyiz olunan hükmün hukuka uygun olduğunu belirlediğinde temyiz isteminin esastan reddine karar verecektir. Yargıtay, temyiz edilen hükmün temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olan hukuka aykırılıklar içerdiğini saptar ve bunlar hükme etki edecek nitelikte olursa bozma kararı verir. Hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların, bazı önemsiz usul hatalarının Yargıtay kararında gösterilmekle birlikte hükmün bozulmasına neden sayılmadığı belirtilmelidir. Ancak, ilâmda bozulan hususların hepsinin nedenleriyle birlikte ayrı ayrı açıklanması gerekir.
Bozmaya neden olan hukuka aykırılık, hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa, aynı zamanda bu işlemler de bozulur.
Mahkemenin temyize konu hükmü birden çok bölümden oluşmuş ve bunlardan bir veya birkaçı için ayrıca temyiz isteminin esastan reddine karar verilmemişse tümü bozulmuş sayılır. Bozma ile hüküm ortadan kalkar.
Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da 5271 Sayılı CMK'nın 289. maddede açıklanan hukuka kesin aykırılık hâlleri varsa hüküm mutlaka bozulur." şeklindedir.
Madde gerekçesinin son paragrafında 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hâllerini mutlak bozma sebebi olarak kabul edilmiş ve hükmün mutlaka bozulması gerektiği belirtilmiştir.
Yapılan açıklamalar ışığında; 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşımayan temyiz talebi temyiz mercinin önüne geldiğinde temyiz mercince 5271 sayılı CMK'nın 291 ve 296. maddelerine göre usulüne uygun bir talep olup olmadığı değerlendirilmelidir. Usulüne uygun temyiz talebinin varlığı halinde temyiz mercinin öncelikli olarak kanunun amir hükmü gereği CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık hallerinin var olup olmadığını incelemesi gerekir. Bu eşik aşıldıktan sonra 5271 sayılı CMK'nın 288 ve 294. maddesi gereğince temyiz sebeplerinin hukuki nedene dayanıp dayanmadığı yönde inceleme yapmalıdır.
Yapılan inceleme sonucunda, 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşımayan temyiz taleplerine ilişkin incelemede, 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hallerinin bulunmadığının tespiti halinde 5271 Sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince temyiz talebinin reddine karar verilmelidir. Yapılan inceleme sonucunda Kesin hukuka aykırılık hallerinin tespiti halinde ise 5271 sayılı CMK'nın 302/5. maddesi gereğince söz konusu aykırılığın mutlak bozma sebebi kabul edilerek verilen hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşıyan temyiz taleplerinde ise; öncelikle 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hallerinin bulunmadığı yönünde ve sonrasında 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesi gereğince belirtilen temyiz taleplerine yönelik inceleme yapılmalı sonucuna göre 5271 sayılı CMK'nın 302. maddesi gereğince karar verilmelidir.
5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşımayan temyiz taleplerine ilişkin olarak belirtilen yöntemle inceleme yapılmadığı taktirde telafisi mümkün olmayan hukuki sonuçların doğması muhtemeldir.
Avrupa İnsan Hakları Sözlemesi, Sözleşmenin 6. maddesindeki düzenlemelerle kişinin medeni hak ve yükümlülüklerini veya suçlanması durumunda adil ve açık yargılama hakkını garanti altına almıştır. Madde metni aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir
" Madde 6
Adil yargılanma hakkı
1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde,duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak."
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, vermiş olduğu karalarında; Sözleşmenin 6. maddesinin 1. paragrafının geniş yorumlanması gerekliliği görüşü hakimdir. Mahkeme, "17.01.1970 tarihli DELCOURT BELÇİKA davasında "Sözleşme bağlamında demokratik toplumlarda adaletin hakkaniyete uygun olarak yerine getirilmesi hakkı o denli önemli yere sahiptir ki 6. maddenin 1. paragrafının kısıtlayıcı bir şekilde yorumlanması bu hükmün amaç ve hedefine uygun düşmez"yönünde karar vermiştir.
Sözleşmenin 6. maddesi yargılamanın hangi aşamasında uygulanacağının belirlenmesi önem arz etmektedir. Sözleşmenin 6. maddesi ile düzenlenen garantiler sadece yargılama sürecinde uygulanmayıp önceki ve sonraki aşamaları da uygulanır.
Sözleşmenin 6. maddesi tek başına kişiye temyiz hakkı tanımaz. Ancak bu hak ceza davalarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 nolu protokolünün 2. maddesi ile tanınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşmenin 6. maddesi temyiz hakkı sağlamasa da eğer bir devlet kendi iç hukukunda temyiz hakkı tanınmışsa yapılan yargılamaların Sözleşmenin 6. maddesinde bulunan garantiler kapsamında olduğunu kabul etmektedir. 17.01.1970 tarihli DELCOURT BELÇİKA davasında mahkeme gerekçesinde bu hususa yer vermiştir.
Bu bağlamda, gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 nolu protokolünün 2. maddesi ve gerekse mahkeme içtihatları değerlendirildiğinde Sözleşmenin 6. maddesindeki kişiye tanınan garantiler temyiz aşamasında da nazara alınması zorunludur.
5271 sayılı CMK'nın 291 ve 296. maddelerine göre usulüne uygun olarak yapılan temyiz talebine rağmen 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesine göre neden belirtilmediği gerekçesiyle ve açık hükme rağmen CMK 289/1. maddesi bağlamında inceleme yapılmaksızın temyiz talebinin 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesine göre reddine karar verilmesi halinde, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 6.maddesine göre kişinin garanti altına alınan savunma hakkı kısıtlandığından hak ihlali sayılacaktır.
Bu sebeplerle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince hak ihlalinin tespiti halinde, 5271 sayılı CMK'nın 311/1- (f) fıkrası gereği yargılamanın yenilenme sebebini oluşturmaktadır.
İç hukuk bakımından yapılan değerlendirmede ise;
5271 Sayılı CMK'nın 309 ve 310. maddelerinde kanun yararına bozma hükümleri düzenlenmiştir. 5271 Sayılı CMK'nın 309/1. maddesine göre hakim veya mahkemece verilen istinaf veya temyiz incelenmesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükmün hukuka aykırılığının öğrenilmesi halinde Adalet Bakanlığının Yargıtay Başsavcılığına gerekçelerini göstererek karar veya hükmün Yargıtayca bozulması isteminde bulunabilir.
Kanun koyucunun "Kanun Yararına bozma" başlığı altında düzenlemeye gitmesi ve talep hakkını Adalet Bakanlığına tanımasındaki asıl amacının hukuk düzenini tahkim etmek ve hukuk güvencisini sağlamaktır.
Madde metninin gerekçesi, "Maddeye göre, hâkim veya mahkemece verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık olduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirilecektir.
Olağanüstü temyiz de denilen bu kanun yoluna, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş bulunan kararlarda, gerek maddî hukuka ve gerek usul hukukuna ilişkin aykırılıkların giderilmesi için başvurulabilir.
Böylece kanunun eşit uygulanması ve sanığın aleyhine olmamak koşuluyla, hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amaçlanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanınca bildirilen nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtay ceza dairesine verir.
Yargıtay ileri sürülen nedenleri yerinde görmezse istemi reddeder, yerinde görürse karar veya hükmü kanun yararına bozar" şeklindedir.
Madde gerekçesinde “kanunun eşit uygulanması ve sanığın aleyhine olmamak koşuluyla, hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amaçlanmıştır” cümlesinde kanunların eşit uygulanması ve hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından giderilmesinin önemine vurgu yapılmıştır.
Kanun yararına bozma talebi, bireyin iradesi dışında başvurulan olağan üstü kanun yoludur. Bireyin başvurusu olmamasına rağmen hukuka aykırı kararın kesinleşmesi hukuk düzeni açısından sakıncalıdır.
5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde düzenlenen nedene dayalı olmayan ve 5271 sayılı CMK'nın 291 ve 296. maddelerine göre usulüne uygun temyiz dilekçelerinin 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık halleri yönünden inceleme yapılmaksızın 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince reddine karar verilmesi hukuka uygun değildir.
Hukuka aykırı olarak istinaf veya temyiz aşamasından geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlara karşı kanun yararına bozma temyiz yolu açıktır. İlk derece mahkemesinin istinaf denetiminden geçen, temyiz talebinin 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık halleri yönünden inceleme yapılmaksızın 5271 Sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince reddine karar verilen ve bu şekilde kesinleşen kararlar yönünden kanun yararına bozma temyiz yoluna gidilmesi mümkün değildir.
Bölge Adliye Mahkemesinin ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak 5271 Sayılı CMK'nın 280/1-e. maddesi gereğince yeniden hüküm kurulması halinde bu temyiz talebinin 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince reddedilmesi halinde kanaatimce bu karara karşı olağan üstü kanun yolu olan kanun yararına bozma temyiz yolu açıktır. Çünkü Bölge Adliye Mahkemesince yeniden kurulan hüküm, üst denetim merci olan Yargıtayca esastan incelenmemiştir.
Taraflarca talep olmamasına rağmen hukuka aykırı bir karar veya hükme karşı, olağan üstü kanun yolu olan kanun yararına bozma temyiz yolu açık iken; usulüne uygun temyiz talebine rağmen kanunun açık hükmü dar ve kısıtlayıcı yorumlanarak kanun yararına bozma temyiz etme imkanı bulunmayan, hukuka kesin aykırı hükmün kesinleşmesini sağlamak beklenen hukuki sonuç olamaz.
Yapılan açıklamalar muvacehesinde;Sanık tarafından temyiz talebinin usulüne uygun olarak yapıldığı, ancak 5271 Sayılı CMK'nın 294. maddesine göre temyiz nedeni belirtilmediğinin anlaşılması karşısında;
Sanık hakkında; kurulan hükmün -5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hallerinin var olup olmadığının tespiti açısından işin esasına re'sen girilerek hukuka kesin aykırılık veya aykırılıkların tespiti halinde; hükmün 5271 sayılı CMK'nın 302/5. maddesi gereğince bozulmasına, aksi halde temyiz talebinin 5271 sayılı CMK 298/1 maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Dairemizce oluşan çoğunluğun kanaatine belirtilen gerekçelerle katılmak mümkün görülmemiştir. 29.11.2021
İlkemiz, hukukun adaletli dağıtılabilmesi için yargı kararlarının paylaşımına daha çok önem vermektir.
kararara.com sitesi, paylaşılan kararların yargısal faaliyetlerde kullanılmasında herhangi bir hak ve sorumluluk kabul etmemektedir.
Kullanıcı avatarı
Admin
Site Yöneticisi
Mesajlar: 29609
Kayıt: 22 Mar 2012 12:08
Meslek: Hukukçu
İletişim:

Re: TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ VEYA HÜKMÜN BOZULMASI - CMK. 302. MD.

Mesaj gönderen Admin »

(Kapatılan)13. Ceza Dairesi 2020/6794 E. , 2020/11868 K.

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Hırsızlık
HÜKÜM : Düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddi


Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:

Sanığın 04/04/2018 tarihli celsede savunması sırasında belirttiği Nevruz yolu üzeri Nevruz Sitesi B Blok D.1 No.3 Bağlar-Diyarbakır adresinin tutanağa sehven Bağcılar-İstanbul olarak geçmesi nedeniyle gerekçeli kararın savunmasında belirttiği adres yerine mernis adresinde tebliğe çıkartılmasına ilişkin işlemin usule uygun olmadığı ve hakkında İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesince verilen 27.09.2019 tarihli, 2018/3301 Esas ve 2019/560 Karar sayılı ek kararın tebliğ edildiği tarihte cezaevinde bulunan sanığa yapılan tebligatta 5271 sayılı CMK' nın 35/3. maddesine göre kararın kendisine açıkça “okunup, anlatılması” gerektiği, ancak kararın tebliğine ilişkin 07.10.2019 tarihli işlemin 5271 sayılı CMK'nın 35. maddesine uygun yapılmadığı gözetilerek, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesince verilen 27.09.2019 tarihli, 2018/3301 Esas ve 2019/560 Karar sayılı temyiz isteminin reddine ilişkin ek karar kaldırılarak sanığın öğrenme üzerine yaptığı temyiz istemi süresinde kabul edilerek yapılan incelemede;

5271 sayılı CMK'nın “Temyiz nedeni” başlıklı 288. maddesi uyarınca;
''(1)Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
(2)Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.''
Aynı Kanun’un “Hukuka kesin aykırılık hâlleri” başlıklı 289. maddesi uyarınca; “(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:

a)Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b)Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.
c)Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması.
d)Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.
e)Cumhuriyet Savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f)Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi.
g)Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.
h)Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
./.
i)Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.”

“Temyiz başvurusunun içeriği” başlıklı 294. maddesi uyarınca;
“(1)Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2)Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.”

“Temyiz isteminin reddi” başlıklı 298. maddesi uyarınca;
“Yargıtay, süresinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.''

Nihayet “Temyiz isteminin esastan reddi veya hükmün bozulması” başlıklı 302. maddesi uyarınca;
“(1) Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması hâlinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir.
(2) Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir.
(3) Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir.
(4) Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur.
(5) 289 uncu Madde hükümleri saklıdır.”

Yukarıda özetlenen mevzuat hükümleri uyarınca, istinaf sonrası temyiz incelemesi sebebe bağlı olup hukuksal denetimle sınırlıdır. Temyizde kural olarak maddi vaka denetimi, diğer bir ifadeyle sübut denetimi yapılamaz.

Dairemize göre, ilk derece mahkemesi ve son tahlilde istinaf mahkemesinin maddi vaka konusundaki kabulü akla, mantığa, ilme ve fenne aykırı ise bu durumda istisnaen maddi vaka yani sübut konusuna da girilebilir.


Bir örnekle açıklamak gerekirse; ilk derece mahkemesi ve istinaf, sanığın mağdurun kendisine “hödük” demesine kızarak ona karşı kasten yaralama suçunu işlediğini kabul etmiş, bu sebeple sanık hakkında haksız tahrik altında kasten nitelikli yaralama suçundan verilen cezada indirim yapılmış ve katılan da “Ben ... hödük demedim. O nedenle haksız tahrik indirimi yapılmamalıydı” biçiminde bir gerekçeyle hükmü temyiz etmiş olsun. İlk derece ve istinaf mahkemesince hödük denildiğinin kabul edilmesi konusunun irdelenmesi bir maddi vaka denetimi yani sübut denetimi olup, kural olarak temyiz denetiminde bu konuya girilmemelidir.

Ancak; “hödük” kelimesinin ne manaya geldiği, bu sözün haksız fiil teşkil edip etmediği, somut olayda tahrik hükümlerinin nasıl yorumlanıp, uygulandığı hususlarının denetlenmesi ise; hukuksal denetimdir ve temyizde yapılması gereken de budur.

Mağdur temyiz dilekçesinde, “ ... doğuştan sağır dilsizim, bu sebeple hödük demem mümkün değil deyip, dilekçe ekinde de de buna dair sağlık kurulu raporu ibraz etmiş ise, bu kabul; akla, mantığa, ilme ve fenne aykırı olacağından artık vaka denetimi yapılabileceği düşüncesindeyiz.

Nitekim Dairemiz, bu düşüncelerden hareketle verdiği 24.05.2018 günlü, 2017/5297 esas ve 2018/8102 sayılı kararında, sanık müdafiinin müvekkili hakkında TCK.'nın 143. maddesinin uygulanmaması gerektiğini temyiz nedeni yaptığı olayda, ilk derece mahkemesi ve istinaf ceza dairesinin 27.01.2015 günü, suçun işlendiği saat dilimi olarak kabul ettiği 18.30-21.00 saatleri arasının değil de gündüz sayılabilecek başka bir saatin suç saati olarak kabul edilip edilmemesini, yani suç saatine ilişkin sübut konusunu denetlemenin bir maddi vaka denetimi olacağını, temyiz denetiminde bunun yapılamayacağını, suçun işlendiği kabul edilen saatin TCK.'nın 6/1-e. maddesi uyarınca gece vakti olup olmadığı, buna bağlı olarak aynı Kanun'un 143. maddesinin somut olayda uygulanması gerekip gerekmediği, gerekiyorsa doğru uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesinin ise, hukuksal denetim olduğunu, hukuksal denetimle sınırlı inceleme sonunda, somut olayda, suç saati alarak kabul saatin gece vakti olduğunu ve uygulamanın hukuka uygun olarak yapıldığını tespit ederek temyiz isteminin esastan reddiyle hükmün onanmasına karar vermiştir.

İstinaf sonrası temyizde önemli olan diğer bir konuda, temyiz incelemesinin sebebe bağlı ve sebeple sınırlı olarak yapılmasıdır.

CMK.'nın 298. maddesi uyarınca, temyiz istemi sebep içermiyorsa reddi gerekir.

Ancak, CMK.'nın 289. maddesinin âmir hükmü uyarınca temyiz dilekçesinde bu maddedeki sebeplere dayanılmasa da, temyiz incelemesi sebebi yapılan husus incelenirken 289. maddede tadadi olarak sayılan hukuka kesin aykırılık hallerinin tespit edilmesi hâlinde hükmün (varsa diğer sebeplere ilâveten) bu sebeple(de) bozulması gerekir.


Burada son olarak açıklamak gerekirse;

Hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delilin hükme dayanak yapılması nedeniyle hüküm temyiz edilmiş veya başka bir sebepten temyiz edilmiş olmakla birlikte bu husus temyiz incelemesi sonucu tespit edilmiş ise, CMK'nın 289/1-i maddesi uyarınca hükmün bozulması gerekir. Burada kalan delillere göre, sübutun yeniden değerlendirilmesi gerektiği şeklinde bir bozma, mevzuatımıza uygun tam bir hukuksal denetimdir. Ancak bunu yapmak yerine, kalan delillerin de mahkûmiyete yeteceğini değerlendirip temyiz istemini esastan reddetmek ya da kalan delillere göre beraat kararı vermek gerekir diyerek hükmü bozmak ya da 303/1-a maddesine göre düzelterek onamak tam bir vaka denetimidir.

Bu izahattan sonra somut olaya gelecek olursak;
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesi’nin 07/03/2019 tarihli 2018/3301 Esas ve 2019/560 Karar sayılı kararı, sanığın temyiz dilekçesinde belirttiği sebeplere yönelik yapılan incelemede;


Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine göre, sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla istinaf üzerine Bölge Adliye Mahkemesince hırsızlık suçundan verilen mahkumiyet hükmü hukuka uygun bulunduğundan, sanık ...’nın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, 5271 sayılı CMK'nın 302/1. maddesi uyarınca, usul ve yasaya uygun olan bölge adliye mahkemesi kararına yönelik TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ ile HÜKMÜN ONANMASINA, 23.11.2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.
İlkemiz, hukukun adaletli dağıtılabilmesi için yargı kararlarının paylaşımına daha çok önem vermektir.
kararara.com sitesi, paylaşılan kararların yargısal faaliyetlerde kullanılmasında herhangi bir hak ve sorumluluk kabul etmemektedir.
Kullanıcı avatarı
Admin
Site Yöneticisi
Mesajlar: 29609
Kayıt: 22 Mar 2012 12:08
Meslek: Hukukçu
İletişim:

Re: TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ VEYA HÜKMÜN BOZULMASI - CMK. 302. MD.

Mesaj gönderen Admin »

20. Ceza Dairesi 2019/870 E. , 2020/3633 K.

"İçtihat Metni"

Mahkeme : ANKARA Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi
Suç : Uyuşturucu madde ticareti yapma
Hükümler : a) Mahkûmiyet; Konya 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 12/04/2018 tarihli, 2018/5 esas ve 2018/183 sayılı kararı
b) Düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddi; Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 11/06/2018 tarihli, 2018/861 esas ve 2018/700 sayılı kararı


Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle, temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
5271 sayılı CMK'nın 294. maddesindeki ''Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır ve temyiz sebebi, ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.'' şeklindeki düzenleme karşısında, sanığın 26/06/2018 tarihli temyiz dilekçesinde hükmün hukuki yönüne ilişkin herhangi bir temyiz nedeni göstermediği anlaşıldığından temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesi uyarınca REDDİNE, 01/07/2020 tarihinde Üye ...'un karşı oyu ve oy çokluğu ile karar verildi.


(K.O.)


KARŞI OY
Sanık hakkında Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 12.04.2018 tarih ve 2018/5 esas, 2018/183 karar sayılı kararı ile uyuşturucu ticareti eylemi nedeniyle kurulan mahkumiyet hükmü üzerine yapılan istinaf incelemesi neticesinde; Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 11.06.2018 tarih 2018/861 esas ve 2018/700 karar sayılı ilamı ile istinaf başvurusunun 5271 sayılı CMK'nın 280/1-a maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE karar verildiği,
Sanık temyiz dilekçesinde özetle; "Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesinden almış olduğum 15 yıl 7ay 15 gün cezamın temyize gönderilmesini istiyorum. Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim." yönünde talepte bulunduğu,
Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda:
Sanık hakkında; 5271 Sayılı CMK'nın 294/1. maddesinde yer alan - temyiz eden hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini göstermek zorundadır ve temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir- şeklindeki düzenleme karşısında sanığın 26.06.2018 tarihli dilekçesinde hükmün hukuki yönüne ilişkin herhangi bir temyiz nedeni göstermediği anlaşıldığından temyiz isteminin 5271 Sayılı CMK'nın 298/1. maddesi uyarınca REDDİNE, oy çokluğu ile karar verilmiş olup, dairemizce oluşan çoğunluğun kanaatine aşağıda belirtilen gerekçelerle katılmamaktayım.
20.07.2016 tarihi itibariyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun istinafa ilişkin (272-285 maddeleri) hükümlerinin yürürlüğe girmesiyle temyiz merci olan Yargıtayın, ilk derece mahkemeleri ve ikinci derece yargılama merci olan Bölge Adliye Mahkemelerinin vermiş olduğu temyizi kabil karalarına yönelik temyiz talebi üzerine yapılan incelemede, inceleme sınırının belirlenmesi önem arz etmektedir.
İkinci derece yargılama merci olan Bölge Adliye Mahkemesinin denetim yetkisinin yanında delil değerlendirme ve delil toplama diğer bir ifadeyle yargılama yapma yetkisi mevcuttur. 5271 sayılı CMK'nın 280. maddesinin başlığı "bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma"dır. Söz konusu maddedeki düzenlemeler ayrıntılı olarak incelendiğinde, Bölge Adliye Mahkemesinin, İlk Derece Mahkemesi kararını hem hukuki hem de maddi yönden inceleme yetkisi söz konusudur. Aynı zamanda gerekli gördüğü taktirde 5271 sayılı CMK'nın 280/1-(e) maddesinde verilen yetkiye dayanarak davanın yeniden görülmesine karar vererek kovuşturma yapabilir.
İstinaf aşamasından geçen temyizi kabil kararların temyiz incelemesinde Yargıtayın inceleme yetkisinin sınırları 5271 Sayılı CMK'nın 288.ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda "Temyiz Nedeni" başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
"MADDE 288. - [1] Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
[2] Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır" içerikli düzenlemeye gidilmiştir.
Madde içeriği değerlendirildiğinde Yargıtayın ilk derece ve istinaf aşamasından geçen karaların denetiminde inceleme yetkisi hukuki denetimle sınırlıdır. Diğer bir ifadeyle temyiz merci, olaya normun doğru uygulanıp uygulanmadığını denetleyebilir. Söz konusu yetki bununla sınırlandırılmıştır.
Maddenin gerekçesi, "Tasarı, 1412 sayılı Kanundan ayrılarak -kanuna aykırılık- yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan -hukuka aykırılık- sözcüklerine yer vermiştir. Yargılamanın konusunu oluşturan cezaî uyuşmazlık çözüldükten ve maddî gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması, hukuka aykırılığı oluşturur.
Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan ve olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddî hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar.
Temyiz başvurusunun hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde, elbetteki, hukuka aykırılık oluşturur" şeklindedir.
Kanun koyucu, 1412 sayılı CMUK'nın aksine kanunilik ilkesinden ayrılarak daha ideal, modern ve özgürlükçü olan hukukilik ilkesini benimsemiştir. Bu sebeple söz konusu maddeyi uygularken kanun koyucunun iradesi doğrultusunda verilen yetkiyle sınırlı kalmak kaydıyla taraflar lehine geniş yorumlanması gerekir.
5271 Sayılı CMK'nın 289/1. maddesi "Hukuka kesin aykırılık hâlleri" başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
"MADDE 289. - [1] Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması.
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi.
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması."
5271 Sayılı CMK'nın 289/1. maddesinin ilk cümlesine dikkat edilirse "temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da" ibaresine yer vermiştir. Bu ibareye dikkat kesilerek madde başlığında hukuka kesin aykırılık halleri olarak kabul edilen ve madde içeriğinde sayılan hususların var olup olmadığını inceleme yetkisine sahip olabilmek için her hangi bir şart öngörülmemiştir. Tam aksine talep ve beyana bakılmaksızın inceleme yükümlüğü getirilmiştir.
Maddenin gerekçesinde, "Madde, kesin temyiz veya kesin bozma nedenleri de denilen hukuka kesin aykırılık hâllerini göstermektedir. Bu hâller varsa aykırılığın hükme etki ettiği kabul edilecektir. Temyiz mercinin artık bunların bozmayı gerektirip gerektirmediğini araştırma ve takdir yetkisi olmayacaktır" içeriğine yer verildiği görülmektedir.
Madde gerekçesinde belirtildiği gibi kesin temyiz veya kesin bozma nedenlerinin var olup olmadığını inceleyebilmek için her hangi bir şart öngörülmesi düşünülemez. Diğer bir ifade ile hukuka kesin aykırılık hallerinin var olup olmadığını inceleyebilmek için tarafların hukuki temyiz nedenlerini ileri sürmesine gerek olmayıp, maddede belirtilen hususlarda temyiz merci re'sen inceleme yapmalıdır.
Kanun koyucu hukuka kesin aykırılık hallerini düzenledikten sonra "Temyiz başvurusunun içeriği" başlığı altında 5271 Sayılı CMK'nın 294. maddesinde düzenlemiş ve kanun koyucunun bu şekilde düzenlemeye gitmesi dikkat çekicidir. Kanun koyucu hukuka kesin aykırılık hallerini temyizen inceleyebilmek için herhangi bir şart öngörmemiştir.
"MADDE 294. - [1] Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
[2] Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir"
Söz konusu madde içeriği incelendiğinde hukuka kesin aykırılık hallerine yer vermemekte ve 5271 sayılı CMK'nın 288. maddesinde sınırları çizilen hukuki temyiz sebeplerinin gösterilmesini istemektedir.
Kanun koyucu 5271 sayılı CMK'nın 289/1. maddesinde "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da" ibaresi çok açık olduğu için 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hususlar istisna veya saklı kalmak kaydıyla ibarelerine madde metninde yer vermemiştir.
Temyiz merci, hukuka kesin aykırılık hallerini re'sen ve diğer temyiz sebeplerini ise temyiz nedeni gösterilmesine bağlı kalmak kaydıyla inceleyebilmesi için öncelikle incelemeye konu kararın usulüne uygun olarak temyiz edilmesi gerekir. Temyiz dilekçesinin
reddini gerektiren bir hususun olmaması halinde temyiz talebi usulüne uygun olarak yapılmış demektir.
Buna ilişkin olarak "Temyiz isteminin kabule değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi" başlığı altında düzenlemeye gidilmiştir.
"MADDE 296. - [1] Temyiz istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder.
[2] Temyiz eden, ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini isteyebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Ancak, bu nedenden dolayı hükmün infazı ertelenemez"
Madde metninden anlaşılacağı üzere; temyiz talebi süresinde yapılmış ise, temyizi kabil hüküm ise ve temyiz edenin temyiz hakkı var ise temyiz talebini usulüne uygun olarak yapıldığını kabul etmek gerekir. Temyiz nedeninin gösterilmemiş olması temyiz talebinin reddini gerektirecek bir sebep veya eksiklik değildir. Bu sebeple Kanun koyucunun iradesinin aksine 5271 sayılı CMK'nın 294 ve 296. maddelerini sanık aleyhine dar yorumlayarak ve CMK'nın 289/1. maddesindeki açık ibareye rağmen hukuka kesin aykırılık hallerini inceleyebilmek için temyiz talebinde bulunan tarafın "neden göstermesini" ön koşul olarak kabul etmek hukuken mümkün değildir.
"Temyiz isteminin reddi" başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlemeye gidilmiştir.
"MADDE 298. - [1] Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder"
Söz konusu madde metni incelendiğinde yukarıda 5271 Sayılı CMK'nın 294 ve 296. maddelere ilişkin değerlendirmede izah edildiği gibi kanun koyucu 5271 Sayılı CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık hallerine ilişkin madde metninde düzenlemeye gitmemiştir.
"Temyizde incelenecek hususlar" başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlemeye gidilmiştir.
"MADDE 301. - [1] Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar"
Madde metni incelendiğinde; kanun koyucu temyiz mercinin yetkilerini şüpheye yer vermeksizin belirlemiştir. Temyiz merci 5271 Sayılı CMK'nın 288. maddesinde sınırları çizilen ve 5271 Sayılı CMK'nın 294. maddesi gereğince yalnızca temyiz dilekçesinde belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapacağını açıkça belirtmiştir.
Madde metninin gerekçesi, "Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddî hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa, bu olgular hakkında inceleme yapar" şeklindedir.
Madde metni, kendisiyle ayrılmaz bir parçası olan gerekçesiyle birlikte değerlendirildiğinde; temyiz dilekçesinde belirtilen temyiz nedenleri ile usul hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik vaya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular üzerinde inceleme yapılacağı görülmektedir.
Bu bağlamda 5271 sayılı CMK'nın 289/1. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık halleri usul hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik vaya yanlış uygulanmasından kaynaklı hukuka aykırılık halleridir. 5271 sayılı CMK'nın 289 ve 301. maddelerinin metin ve gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde; 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde belirtilen hukuka kesin aykırılık halleri hususunda sebep belirtilmesine bağlı kalmaksızın re'sen temyiz incelemesi yapılmasına CMK'nın 301. maddesindeki hukuki düzenlemeler engel teşkil etmeyecektir.

"Temyiz isteminin esastan reddi veya hükmün bozulması" başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlemeye gidilmiştir.
"MADDE 302. - [1] Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması hâlinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir.
[2] Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir.
[3] Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir.
[4] Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur.
[5] 289.madde hükümleri saklıdır"
Maddenin 2 ve 4. fıkralarına dayalı olarak temyiz mercince bozma kararı verebilmek bir nedene dayalı iken, 5. fıkrasında "289. madde hükümleri saklıdır" şeklinde düzenlemeye yer verilerek sebep aranmaksızın hükmün bozulması gerekliliği açıkça düzenlenmiştir. Diğer bir ifade ile 5271 Sayılı CMK'nın 289. maddedeki hukuka aykırılık halleri kesin bozma sebebidir.
Madde metninin gerekçesi, "Yargıtay temyiz olunan hükmün hukuka uygun olduğunu belirlediğinde temyiz isteminin esastan reddine karar verecektir. Yargıtay, temyiz edilen hükmün temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olan hukuka aykırılıklar içerdiğini saptar ve bunlar hükme etki edecek nitelikte olursa bozma kararı verir. Hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların, bazı önemsiz usul hatalarının Yargıtay kararında gösterilmekle birlikte hükmün bozulmasına neden sayılmadığı belirtilmelidir. Ancak, ilâmda bozulan hususların hepsinin nedenleriyle birlikte ayrı ayrı açıklanması gerekir.
Bozmaya neden olan hukuka aykırılık, hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa, aynı zamanda bu işlemler de bozulur.
Mahkemenin temyize konu hükmü birden çok bölümden oluşmuş ve bunlardan bir veya birkaçı için ayrıca temyiz isteminin esastan reddine karar verilmemişse tümü bozulmuş sayılır. Bozma ile hüküm ortadan kalkar.
Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da 5271 Sayılı CMK'nın 289. maddede açıklanan hukuka kesin aykırılık hâlleri varsa hüküm mutlaka bozulur." şeklindedir.
Madde gerekçesinin son paragrafında 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hâllerini mutlak bozma sebebi olarak kabul edilmiş ve hükmün mutlaka bozulması gerektiği belirtilmiştir.
Yapılan açıklamalar ışığında; 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşımayan temyiz talebi temyiz mercinin önüne geldiğinde temyiz mercince 5271 sayılı CMK'nın 291 ve 296. maddelerine göre usulüne uygun bir talep olup olmadığı değerlendirilmelidir. Usulüne uygun temyiz talebinin varlığı halinde temyiz mercinin öncelikli olarak kanunun amir hükmü gereği CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık hallerinin var olup olmadığını incelemesi gerekir. Bu eşik aşıldıktan sonra 5271 sayılı CMK'nın 288 ve 294. maddesi gereğince temyiz sebeplerinin hukuki nedene dayanıp dayanmadığı yönde inceleme yapmalıdır.
Yapılan inceleme sonucunda, 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşımayan temyiz taleplerine ilişkin incelemede, 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hallerinin bulunmadığının tespiti halinde 5271 Sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince temyiz talebinin reddine karar verilmelidir. Yapılan inceleme sonucunda Kesin hukuka aykırılık hallerinin tespiti halinde ise 5271 sayılı CMK'nın 302/5. maddesi gereğince söz konusu aykırılığın mutlak bozma sebebi kabul edilerek verilen hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşıyan temyiz taleplerinde ise; öncelikle 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hallerinin bulunmadığı yönünde ve sonrasında 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesi gereğince belirtilen temyiz taleplerine yönelik inceleme yapılmalı sonucuna göre 5271 sayılı CMK'nın 302. maddesi gereğince karar verilmelidir.
5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşımayan temyiz taleplerine ilişkin olarak belirtilen yöntemle inceleme yapılmadığı taktirde telafisi mümkün olmayan hukuki sonuçların doğması muhtemeldir.
Avrupa İnsan Hakları Sözlemesi, Sözleşmenin 6. maddesindeki düzenlemelerle kişinin medeni hak ve yükümlülüklerini veya suçlanması durumunda adil ve açık yargılama hakkını garanti altına almıştır. Madde metni aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir
" Madde 6
Adil yargılanma hakkı
1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde,duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak."
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, vermiş olduğu karalarında; Sözleşmenin 6. maddesinin 1. paragrafının geniş yorumlanması gerekliliği görüşü hakimdir. Mahkeme, "17.01.1970 tarihli DELCOURT BELÇİKA davasında "Sözleşme bağlamında demokratik toplumlarda adaletin hakkaniyete uygun olarak yerine getirilmesi hakkı o denli önemli yere sahiptir ki 6. maddenin 1. paragrafının kısıtlayıcı bir şekilde yorumlanması bu hükmün amaç ve hedefine uygun düşmez" yönünde karar vermiştir.
Sözleşmenin 6. maddesi yargılamanın hangi aşamasında uygulanacağının belirlenmesi önem arz etmektedir. Sözleşmenin 6. maddesi ile düzenlenen garantiler sadece yargılama sürecinde uygulanmayıp önceki ve sonraki aşamaları da uygulanır.
Sözleşmenin 6. maddesi tek başına kişiye temyiz hakkı tanımaz. Ancak bu hak ceza davalarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 nolu protokolünün 2. maddesi ile tanınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşmenin 6. maddesi temyiz hakkı sağlamasa da eğer bir devlet kendi iç hukukunda temyiz hakkı tanınmışsa yapılan yargılamaların
Sözleşmenin 6. maddesinde bulunan garantiler kapsamında olduğunu kabul etmektedir. 17.01.1970 tarihli DELCOURT BELÇİKA davasında mahkeme gerekçesinde bu hususa yer vermiştir.
Bu bağlamda, gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 nolu protokolünün 2. maddesi ve gerekse mahkeme içtihatları değerlendirildiğinde Sözleşmenin 6. maddesindeki kişiye tanınan garantiler temyiz aşamasında da nazara alınması zorunludur.
5271 sayılı CMK'nın 291 ve 296. maddelerine göre usulüne uygun olarak yapılan temyiz talebine rağmen 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesine göre neden belirtilmediği
Gerekçesiyle ve açık hükme rağmen CMK 289/1. maddesi bağlamında inceleme yapılmaksızın temyiz talebinin 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesine göre reddine karar verilmesi halinde, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 6. maddesine göre kişinin garanti altına alınan savunma hakkı kısıtlandığından hak ihlali sayılacaktır.
Bu sebeplerle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince hak ihlalinin tespiti halinde, 5271 sayılı CMK'nın 311/1- (f) fıkrası gereği yargılamanın yenilenme sebebini oluşturmaktadır.
İç hukuk bakımından yapılan değerlendirmede ise;
5271 Sayılı CMK'nın 309 ve 310. maddelerinde kanun yaraına bozma hükümleri düzenlenmiştir. 5271 Sayılı CMK'nın 309/1. maddesine göre hakim veya mahkemece verilen istinaf veya temyiz incelenmesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükmün hukuka aykırılığının öğrenilmesi halinde Adalet Bakanlığının Yargıtay Başsavcılığına gerekçelerini göstererek karar veya hükmün Yargıtayca bozulması isteminde bulunabilir.
Kanun koyucunun "Kanun Yararına Bozma" başlığı altında düzenlemeye gitmesi ve talep hakkını Adalet Bakanlığına tanımasındaki asıl amacının hukuk düzenini tahkim etmek ve hukuk güvencisini sağlamaktır.
Madde metninin gerekçesi, "Maddeye göre, hâkim veya mahkemece verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık olduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirilecektir.
Olağanüstü temyiz de denilen bu kanun yoluna, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş bulunan kararlarda, gerek maddî hukuka ve gerek usul hukukuna ilişkin aykırılıkların giderilmesi için başvurulabilir.
Böylece kanunun eşit uygulanması ve sanığın aleyhine olmamak koşuluyla, hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amaçlanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanınca bildirilen nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtay ceza dairesine verir.
Yargıtay ileri sürülen nedenleri yerinde görmezse istemi reddeder, yerinde görürse karar veya hükmü kanun yararına bozar" şeklindedir.
Madde gerekçesinde -kanunun eşit uygulanması ve sanığın aleyhine olmamak koşuluyla, hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amaçlanmıştır.- cümlesinde kanunların eşit uygulanması ve hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından giderilmesinin önemine vurgu yapılmıştır.
Kanun yararına bozma talebi, bireyin iradesi dışında başvurulan olağanüstü kanun yoludur. Bireyin başvurusu olmamasına rağmen hukuka aykırı kararın kesinleşmesi hukuk düzeni açısından sakıncalıdır.
5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde düzenlenen nedene dayalı olmayan ve 5271 sayılı CMK'nın 291 ve 296. maddelerine göre usulüne uygun temyiz dilekçelerinin 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık halleri yönünden inceleme yapılmaksızın 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince reddine karar verilmesi hukuka uygun değildir.
Hukuka aykırı olarak istinaf veya temyiz aşamasından geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlara karşı kanun yararına bozma temyiz yolu açıktır. İlk derece mahkemesinin istinaf denetiminden geçen, temyiz talebinin 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen
hukuka kesin aykırılık halleri yönünden inceleme yapılmaksızın 5271 Sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince reddine karar verilen ve bu şekilde kesinleşen kararlar yönünden kanun yararına bozma temyiz yoluna gidilmesi mümkün değildir.
Bölge Adliye Mahkemesinin ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak 5271 Sayılı CMK'nın 280/1-e. maddesi gereğince yeniden hüküm kurulması halinde bu temyiz talebinin 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince reddedilmesi halinde kanaatimce bu karara karşı olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma temyiz yolu açıktır. Çünkü Bölge Adliye Mahkemesince yeniden kurulan hüküm, üst denetim merci olan Yargıtayca esastan incelenmemiştir.
Taraflarca talep olmamasına rağmen hukuka aykırı bir karar veya hükme karşı, olağan üstü kanun yolu olan kanun yararına bozma temyiz yolu açık iken; usulüne uygun temyiz
talebine rağmen kanunun açık hükmü dar ve kısıtlayıcı yorumlanarak kanun yararına bozma temyiz etme imkanını bulunmayan ve hukuka kesin aykırı hükmün kesinleşmesini sağlamak beklenen hukuki sonuç olamaz.
Yapılan açıklamalar muvacehesinde; Sanık tarafından temyiz talebinin usulüne uygun olarak yapıldığı, ancak 5271 Sayılı CMK'nın 294. maddesine göre temyiz nedeni belirtilmediğinin anlaşılması karşısında;
Sanık hakkında; Kurulan hükmün -5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hallerinin var olup olmadığının- tespiti açısından işin esasına re'sen girilerek hukuka kesin aykırılık veya aykırılıkların tespiti halinde; hükmün 5271 sayılı CMK'nın 302/5. maddesi gereğince bozulmasına, aksi halde temyiz talebinin 5271 sayılı CMK 298/1 maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak; Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucundaSanık hakkında; 5271 Sayılı CMK'nın 294/1. maddesinde yer alan - temyiz eden hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini göstermek zorundadır ve temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir- şeklindeki düzenleme karşısında sanığın 26.06.2018 tarihli dilekçesinde hükmün hukuki yönüne ilişkin herhangi bir temyiz nedeni göstermediği anlaşıldığından temyiz isteminin 5271 Sayılı CMK'nın 298/1. maddesi uyarınca REDDİNE," yönündeki dairemizce oluşan çoğunluğun kanaatine belirtilen gerekçelerle katılmamaktayım. 01.07.2020
İlkemiz, hukukun adaletli dağıtılabilmesi için yargı kararlarının paylaşımına daha çok önem vermektir.
kararara.com sitesi, paylaşılan kararların yargısal faaliyetlerde kullanılmasında herhangi bir hak ve sorumluluk kabul etmemektedir.
Kullanıcı avatarı
Admin
Site Yöneticisi
Mesajlar: 29609
Kayıt: 22 Mar 2012 12:08
Meslek: Hukukçu
İletişim:

Re: TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ VEYA HÜKMÜN BOZULMASI - CMK. 302. MD.

Mesaj gönderen Admin »

Ceza Genel Kurulu 2019/341 E. , 2020/474 K.

"İçtihat Metni"

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 20. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 2346-2511


Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık ...'ın, 5237 sayılı TCK'nın 188/3, 62, 52, 53, 54, 58 ve 63. maddeleri gereğince 10 yıl hapis ve 2.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince verilen 25.10.2018 tarihli ve 2346-2511 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 20. Ceza Dairesince 12.03.2018 tarih ve 265-1502 sayı ile;
"5271 sayılı CMK’nın 294/1. maddesinde yer alan 'Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır ve temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir' şeklindeki düzenleme karşısında, sanığın temyiz dilekçesinde hükmün hukuki yönüne ilişkin herhangi bir temyiz nedeni göstermediği, CMK’nın 295/1. maddesinde belirtilen süre içerisinde temyiz nedenlerini içeren ek dilekçe de sunmadığı anlaşıldığından, 5271 sayılı CMK’nın 298/1. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine," oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi H. Pur;
"Sanıklar ... ve ... hakkında; İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 27.04.2017 tarih 2017/126 esas, 2017/135 kararı ile uyusturucu ticareti eylemleri nedeniyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 188/3, 62, 52/2, 53, 58/6 ve 63. maddeleri gereğince neticeten 10 yıl hapis ve 2.000 TL adli para cezasına, verilen hapis cezasının sonucu olarak hak yoksunluklarına, gözaltı ve tutuklukta kaldığı sürelerin verilen hapis cezasından mahsubuna karar verildiği, sanıkların istinaf talebi üzerine; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi'nin 25.10.2018 tarih, 2018/2346 esas ve 2018/2511 kararı ile istinaf başvurusunun 5271 sayılı CMK'nın 280/1-a maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği, sanık ... 06.11.2018 tarihli temyiz dilekçesinde özetle 'mahkûmiyet hükmünün bozulması gerekmektedir.' içerikli talepte bulunduğu, sanık ... ise, 5271 sayılı CMK'nın 294/1. maddesinde belirtilen şartları taşıyan ve temyiz sebeplerini gösteren temyiz talebinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda: sanık ... yönünden; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi'nin 25.10.2018 tarih, 2018/2346 esas ve 2018/2511 kararına yönelik temyiz başvurusunun 5271 sayılı CMK'nın 302/1. maddesi gereğince esastan reddine, sanık ... yönünden; 5271 sayılı CMK'nın 294/1. maddesinde yer alan 'temyiz eden hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini göstermek zorundadır' şeklindeki düzenleme de gözetilerek yapılan değerlendirmede sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebi göstermediği 5271 sayılı CMK 295/1. maddesinde belirtilen süre içerisinde temyiz sebeplerini içeren ek dilekçe de sunmadığı anlaşıldığından vaki temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesi uyarınca reddine,
Sanık ... yönünden oy birliği ile ve Sanık ... yönünden oy çokluğu ile karar verilmiş olup, sanık ... yönünden Dairemizce oluşan çoğunluğun kanaatine aşağıda belirtilen gerekçelerle katılmamaktayım.
20.07.2016 tarihi itibarıyla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun istinafa ilişkin (272-285 maddeleri) hükümlerinin yürürlüğe girmesiyle temyiz mercii olan Yargıtayın, ilk derece mahkemeleri ve ikinci derece yargılama merci olan bölge adliye mahkemelerinin vermiş olduğu temyizi kabil kararlarına yönelik temyizen yapılan incelemede, inceleme sınırının belirlenmesi önem arz etmektedir.
İkinci derece yargılama mercii olan bölge adliye mahkemesinin denetim yetkisinin yanında delil değerlendirme ve delil toplama, diğer bir ifadeyle yargılama yapma yetkisi mevcuttur. 5271 sayılı CMK'nın 280. maddesinin başlığı 'Bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma'dır. Söz konusu maddedeki düzenlemeler ayrıntılı olarak incelendiğinde, bölge adliye mahkemesinin, ilk derece mahkemesi kararını hem hukuki hem de maddi yönden inceleme yetkisi söz konusudur. Aynı zamanda gerekli gördüğü takdirde 5271 sayılı CMK'nın 280/1-e maddesinde verilen yetkiye dayanarak davanın yeniden görülmesine karar vererek kovuşturma yapabilir. İstinaf aşamasından geçen temyizi kabil kararların temyiz incelemesinde Yargıtayın inceleme yetkisinin sınırları 5271 sayılı CMK'nın 288. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda 'Temyiz nedeni' başlığı altında;
'MADDE 288. - (1) Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
(2) Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır' içerikli düzenlemeye gidilmiştir.
Madde içeriği değerlendirildiğinde Yargıtayın ilk derece ve istinaf aşamasından geçen karaların denetiminde inceleme yetkisi hukuki denetimle sınırlıdır. Diğer bir ifadeyle temyiz mercii, olaya normun doğru uygulanıp uygulanmadığını denetleyebilir. Söz konusu yetki bununla sınırlandırılmıştır. 5271 sayılı CMK'nın 288. maddesinin gerekçesi, 'Tasarı, 1412 sayılı Kanundan ayrılarak -kanuna aykırılık- yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan -hukuka aykırılık- sözcüklerine yer vermiştir. Yargılamanın konusunu oluşturan cezaî uyuşmazlık çözüldükten ve maddî gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması, hukuka aykırılığı oluşturur. Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan ve olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddî hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar. Temyiz başvurusunun hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde, elbette ki hukuka aykırılık oluşturur' şeklindedir. Kanun koyucu, 1412 sayılı CMUK'nın aksine kanunilik ilkesinden ayrılarak daha ideal, modern ve özgürlükçü olan hukukilik ilkesini benimsemiştir. Bu sebeple söz konusu maddeyi uygularken kanun koyucunun iradesi doğrultusunda verilen yetkiyle sınırlı kalmak kaydıyla taraflar lehine geniş yorumlanması gerekir.
5271 Sayılı CMK'nın 289/1. maddesi 'Hukuka kesin aykırılık hâlleri' başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
'MADDE 289. - (1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması.
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi.
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.
h)Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.' ,
5271 sayılı CMK'nın 289/1. maddesinin ilk cümlesine dikkat edilirse 'Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da' ibaresine yer vermiştir. Bu ibareye dikkat kesilerek madde başlığında hukuka kesin aykırılık halleri olarak kabul edilen ve madde içeriğinde sayılan hususların var olup olmadığını inceleme yetkisine sahip olabilmek için her hangi bir şart öngörülmemiştir. Tam aksine talep ve beyana bakılmaksızın inceleme yükümlüğü getirilmiştir.
Maddenin gerekçesinde, 'Madde, kesin temyiz veya kesin bozma nedenleri de denilen hukuka kesin aykırılık hâllerini göstermektedir. Bu hâller varsa aykırılığın hükme etki ettiği kabul edilecektir. Temyiz mercinin artık bunların bozmayı gerektirip gerektirmediğini araştırma ve takdir yetkisi olmayacaktır' içeriğine yer verildiği görülmektedir. Madde gerekçesinde belirtildiği gibi kesin temyiz veya kesin bozma nedenlerinin var olup olmadığını inceleyebilmek için herhangi bir şart öngörülmesi düşünülemez. Diğer bir ifade ile hukuka kesin aykırılık hallerinin var olup olmadığını inceleyebilmek için tarafların hukuki temyiz nedenlerini ileri sürmesine gerek olmayıp, maddede belirtilen husularda temyiz merci resen inceleme yapmalıdır.
Kanun koyucu hukuka kesin aykırılık hâllerini düzenledikten sonra 'Temyiz başvurusunun içeriği'ni 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde düzenlemiş ve kanun koyucunun bu şekilde düzenlemeye gitmesi dikkat çekicidir. Kanun koyucu hukuka kesin aykırılık hâllerini herhangi bir şarta bağlamamıştır.
'MADDE 294. - (1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir'
Söz konusu madde içeriği incelendiğinde hukuka kesin aykırılık hâllerine yer vermemekte ve 5271 sayılı CMK'nın 288. maddesinde sınırları çizilen hukuki temyiz sebeplerinin gösterilmesini istemektedir. Kanun koyucu 5271 sayılı CMK'nın 289/1. maddesinde 'Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da' ibaresi çok açık olduğu için 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hususlar istisna veya saklı kalmak kaydıyla ibarelerine madde metninde yer vermemiştir. Temyiz merci, hukuka kesin aykırılık hâllerini resen ve diğer temyiz sebeplerini ise temyiz nedeni gösterilmesine bağlı kalmak kaydıyla inceleyebilmesi için öncelikle incelemeye konu kararın usulüne uygun olarak temyiz edilmesi gerekir. Temyiz dilekçesinin reddini gerektiren bir hususun olmaması hâlinde temyiz talebi usulüne uygun olarak yapılmış demektir.
Buna ilişkin olarak 'Temyiz isteminin kabule değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi' başlığı altında düzenlemeye gidilmiştir.
'MADDE 296. - (1) Temyiz istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder.
(2) Temyiz eden, ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini isteyebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Ancak, bu nedenden dolayı hükmün infazı ertelenemez',
Madde metninden anlaşılacağı üzere; temyiz talebi süresinde yapılmış ise, temyizi kabil hüküm ise ve temyiz edenin temyiz hakkı var ise temyiz talebini usulüne uygun olarak yapıldığını kabül etmek gerekir. Temyiz nedeninin gösterilmemiş olması temyiz talebininin reddini gerektirecek bir sebep veya eksiklik değildir. Bu sebeple kanun koyucunun iradesinin aksine 5271 sayılı CMK'nın 294 ve 296. maddelerini sanık aleyhine dar yorumlayarak ve CMK'nın 289/1. maddesindeki açık ibareye rağmen hukuka kesin aykırılık hâllerini inceleyebilmek için temyiz talebinde bulunan tarafın 'neden göstermesini' ön koşul olarak kabul etmek hukuken mümkün değildir.
'Temyiz isteminin reddi' başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlemeye gidilmiştir.
'MADDE 298. - (1) Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa temyiz istemini reddeder'. Söz konusu madde metni incelendiğinde yukarıda 5271 sayılı CMK'nın 294 ve 296. maddelere ilişkin değerlendirmede izah edildiği gibi kanun koyucu 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık hâllerine ilişkin madde metninde düzenlemeye gitmemiştir.
'Temyizde incelenecek hususlar' başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlemeye gidilmiştir.
'MADDE 301. - (1) Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar'. Madde metni incelendiğinde; kanun koyucu temyiz mercinin yetkilerini şüpheye yer vermeksizin belirlemiştir. Temyiz merci, 5271 sayılı CMK'nın 288. maddesinde sınırları çizilen ve 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesi gereğince yalnızca temyiz dilekçesinde belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapacağını açıkca belirtmiştir. Madde metninin gerekçesi, 'Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddî hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa, bu olgular hakkında inceleme yapar' şeklindedir. Madde metni kendisiyle ayrılmaz bir parçası olan gerekçesiyle birlikte değerlendirildiğinde; temyiz dilekçesinde belirtilen temyiz nedenleri ile usul hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik ya da yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular üzerinde inceleme yapılacağı görülmektedir.
Bu bağlamda 5271 sayılı CMK'nın 289/1. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık hâlleri usul hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik ya da yanlış uygulanmasından kaynaklı hukuka aykırılık hâlleridir. 5271 sayılı CMK'nın 289 ve 301. maddelerinin metin ve gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde; 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde belirtilen hukuka kesin aykırılık hâlleri hususunda sebep belirtilmesine bağlı kalmaksızın resen temyiz incelemesi yapılmasına CMK'nın 301. maddesindeki hukuki düzenlemeler engel teşkil etmeyecektir.
'Temyiz isteminin esastan reddi veya hükmün bozulması' başlığı altında aşağidaki şekilde düzenlemeye gidilmiştir.
'MADDE 302. - (1) Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması hâlinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir.
(2) Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir.
(3) Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir.
(4) Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur.
(5) 289.madde hükümleri saklıdır'.
Maddenin 2 ve 4. fıkralarına dayalı olarak temyiz mercince bozma kararı verebilmek bir nedene dayalı iken, 5. fıkrasında '289. madde hükümleri saklıdır' şeklinde düzenlemeye yer verilerek sebep aranmaksızın hükmün bozulması gerekliliği açıkça düzenlenmiştir. Diğer bir ifade ile 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka aykırılık hâlleri kesin bozma sebebidir. Maddenin gerekçesi, 'Yargıtay temyiz olunan hükmün hukuka uygun olduğunu belirlediğinde temyiz isteminin esastan reddine karar verecektir. Yargıtay, temyiz edilen hükmün temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olan hukuka aykırılıklar içerdiğini saptar ve bunlar hükme etki edecek nitelikte olursa bozma kararı verir. Hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların, bazı önemsiz usul hatalarının Yargıtay kararında gösterilmekle birlikte hükmün bozulmasına neden sayılmadığı belirtilmelidir. Ancak, ilâmda bozulan hususların hepsinin nedenleriyle birlikte ayrı ayrı açıklanması gerekir. Bozmaya neden olan hukuka aykırılık, hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa, aynı zamanda bu işlemler de bozulur. Mahkemenin temyize konu hükmü birden çok bölümden oluşmuş ve bunlardan bir veya birkaçı için ayrıca temyiz isteminin esastan reddine karar verilmemişse tümü bozulmuş sayılır, bozma ile hüküm ortadan kalkar. Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da 5271 sayılı CMK'nın 289. maddede açıklanan hukuka kesin aykırılık hâlleri varsa hüküm mutlaka bozulur.' şeklindedir. Madde gerekçesinin son paragrafında 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hâllerini mutlak bozma sebebi olarak kabul edilmiş ve hükmün mutlaka bozulması gerektiği belirtilmiştir.
Yapılan açıklamalar ışığında, 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşımayan temyiz talebi temyiz mercinin önüne geldiğinde, temyiz merciince 5271 sayılı CMK'nın 291 ve 296. maddelerine göre usulüne uygun bir talep olup olmadığı değerlendirilmelidir. Usulüne uygun temyiz talebinin varlığı hâlinde temyiz mercinin öncelikli olarak kanunun amir hükmü gereği CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık hâllerinin var olup olmadığını incelemesi gerekir. Bu eşik aşıldıktan sonra 5271 sayılı CMK'nın 288 ve 294. maddesi gereğince temyiz sebeplerinin hukuki nedene dayanıp dayanmadığı yönde inceleme yapmalıdır. Yapılan inceleme sonucunda, 5271 sayılı CMK'nın 294. madesinde belirtilen şartları taşımayan temyiz taleplerine ilişkin incelemede, 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hâllerinin bulunmadığının tesbiti hâlinde 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince temyiz talebin reddine karar verilmelidir. Yapılan inceleme sonucunda kesin hukuka aykırılık hallerinin tesbiti hâlinde ise 5271 sayılı CMK'nın 302/5. maddesi gereğince söz konusu aykırılığın mutlak bozma sebebi kabul edilerek verilen hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşıyan temyiz taleplerinde ise; öncelikle 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hâllerinin bulunup bulunmadığı yönünde ve sonrasında 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesi gereğince belirtilen temyiz taleplerine yönelik inceleme yapılmalı sonucuna göre 5271 sayılı CMK'nın 302. maddesi gereğince karar verilmelidir. 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşımayan temyiz taleplerine ilişkin olarak belirtilen yöntemle inceleme yapılmadığı taktirde telafisi mümkün olmayan hukuki sonuçların doğması muhtemeldir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, sözleşmenin 6. maddesindeki düzenlemelerle kişinin medeni hak ve yükümlülüklerini veya suçlanması durumunda adil ve açık yargılama hakkını garanti altına almıştır. Madde metni aşağidaki şekilde düzenlenmiştir.
' Madde 6
Adil yargılanma hakkı
1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde,duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.',
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, vermiş olduğu karalarında; sözleşmenin 6. maddesinin 1. paragrafının geniş yorumlanması gerekliliği görüşü hakimdir. Mahkeme, '17.01.1970 tarihli DELCOURT BELÇİKA davasında 'Sözleşme bağlamında demokratik toplumlarda adaletin hakkaniyete uygun olarak yerine getirilmesi hakkı o denli önemli yere sahiptir ki 6. maddenin 1. paragrafının kısıtlayıcı bir şekilde yorumlanması bu hükmün amaç ve hedefine uygun düşmez' yönünde karar vermiştir. Sözleşmenin 6. maddesi yargılamanın hangi aşamasında uygulanacağının belirlenmesi önem arz etmektedir. Sözleşmenin 6. maddesi ile düzenlenen garantiler sadece yargılama sürecinde uygulanmayıp önceki ve sonraki aşamalarda da uygulanır. Sözleşmenin 6. maddesi tek başına kişiye temyiz hakkı tanımaz. Ancak bu hak ceza davalarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7 nolu protokolünün 2. maddesi ile tanınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, sözleşmenin 6. maddesi temyiz hakkı sağlamasa da eğer bir devlet kendi iç hukukunda temyiz hakkı tanımışsa yapılan yargılamaların sözleşmenin 6. maddesinde bulunan garantiler kapsamında olduğunu kabul etmektedir. 17.01.1970 tarihli DELCOURT BELÇİKA davasında mahkeme gerekçesinde bu hususa yer vermiştir. Bu bağlamda, gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7 nolu protokolünün 2. maddesi ve gerekse mahkeme içtihatları değerlendirildiğinde sözleşmenin 6. maddesindeki kişiye tanınan garantiler temyiz aşamasında da nazara alınması zorunludur.
5271 sayılı CMK'nın 291 ve 296. maddelerine göre usulüne uygun olarak yapılan temyiz talebine rağmen 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesine göre neden belirtilmediği gerekçesiyle ve açık hükme rağmen CMK'nın 289/1. maddesi bağlamında inceleme yapılmaksızın temyiz talebinin 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesine göre reddine karar verilmesi hâlinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesine göre kişinin garanti altına alınan savunma hakkı kısıtlandığından hak ihlâli sayılacaktır. Bu sebeplerle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce hak ihlâlinin tesbiti halinde, 5271 sayılı CMK'nın 311/1- f fıkrası gereği yargılamanın yenilenme sebebini oluşturmaktadır.
İç hukuk bakımından yapılan değerlendirmede ise; 5271 sayılı CMK'nın 309 ve 310. maddelerinde kanun yararına bozma hükümleri düzenlenmiştir. 5271 sayılı CMK'nın 309/1. maddesine göre hakim veya mahkemece verilen istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükmün hukuka aykırılığının öğrenilmesi hâlinde Adalet Bakanlığı Yargıtay Başsavcılığına gerekçelerini göstererek karar veya hükmün Yargıtayca bozulması isteminde bulunabilir. Kanun koyucunun 'Kanun Yararına bozma' başlığı altında düzenlemeye gitmesi ve talep hakkını Adalet Bakanlığına tanımasındaki asıl amacının hukuk düzenini tahkim etmek ve hukuk güvencesini sağlamaktır. Madde metninin gerekçesi, 'Maddeye göre, hâkim veya mahkemece verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık olduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazılı olarak bildirecektir. Olağanüstü temyiz de denilen bu kanun yoluna, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş bulunan kararlarda, gerek maddî hukuka ve gerek usul hukukuna ilişkin aykırılıkların giderilmesi için başvurulabilir. Böylece kanunun eşit uygulanması ve sanığın aleyhine olmamak koşuluyla, hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amaçlanmıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanınca bildirilen nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtay ceza dairesine verir. Yargıtay ileri sürülen nedenleri yerinde görmezse istemi reddeder, yerinde görürse karar veya hükmü kanun yararına bozar' şeklindedir.
Madde gerekçesinde 'Kanunun eşit uygulanması ve sanığın aleyhine olmamak koşuluyla, hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amaçlanmıştır.' cümlesinde kanunların eşit uygulanması ve hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından giderilmesinin önemine vurgu yapılmıştır. Kanun yararına bozma talebi, bireyin iradesi dışında başvurulan olağanüstü kanun yoldur. Bireyin başvurusu olmamasına rağmen hukuka aykırı kararın kesinleşmesi hukuk düzeni açısından sakıncalıdır.
5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinde düzenlenen nedene dayalı olmayan ve 5271 sayılı CMK'nın 291 ve 296. maddelerine göre usulüne uygun temyiz dilekçelerinin 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık hâlleri yönünden inceleme yapılmaksızın 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince reddine karar verilmesi hukuka uygun değildir. Hukuka aykırı olarak istinaf veya temyiz aşamasından geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlara karşı kanun yarına bozma temyiz yolu açıktır. İlk derece mahkemesinin istinaf denetiminden geçen, temyiz talebinin 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık hâlleri yönünden inceleme yapılmaksızın 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince reddine karar verilen ve bu şekilde kesinleşen kararlar yönünden kanun yarına bozma temyiz yoluna gidilmesi mümkün değildir. Bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak 5271 sayılı CMK'nın 280/1-e. maddesi gereğince yeniden hüküm kurulması hâlinde bu temyiz talebinin 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince reddedilmesi hâlinde kanaatimce bu karara karşı olağanüstü kanun yolu olan kanun yarına bozma temyiz yolu açıktır. Çünkü bölge adliye mahkemesince yeniden kurulan hüküm, üst denetim merci olan Yargıtayca esastan incelenmemiştir. Taraflarca talep olmamasına rağmen hukuka aykırı bir karar veya hükme karşı, olağan üstü kanun yolu olan kanun yarına bozma temyiz yolu açık iken; usulüne uygun temyiz talebine rağmen kanunun açık hükmü dar ve kısıtlayıcı yorumlanarak kanun yararına bozma temyiz etme imkânı bulunmayan hukuka kesin aykırı hükmün kesinleşmesi beklenen hukuki sonuç olamaz.
Yapılan açıklamalar muvacehesinde; sanık müdafisinin temyiz talebinin usulüne uygun olarak yapıldığı, ancak 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesine göre neden belirtilmediğinin anlaşılması karşısında, sanık ... hakkında; İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 27.04.2017 tarih, 2017/126 esas, 2017/135 kararı ile uyuşturucu ticareti eylemleri nedeniyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 188/3, 62, 52/2, 53, 58/6 ve 63. maddeleri gereğince neticeten 10 yıl hapis ve 2.000 TL adli para cezasına, verilen hapis cezasının sonucu olarak hak yoksunluğuna, gözaltı ve tutuklukta kaldığı sürelerin verilen hapis cezasından mahsubuna, sanık müdafiinin istinaf talebi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince yapılan inceleme neticesince aynı dairenin 25.10.2018 tarih 2018/2346 esas ve 2018/2511 kararı ile istinaf başvurusunun 5271 sayılı CMK'nın 280/1-a maddesi gereğince esastan reddine, yönünde kurulan hükümlerin 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hâllerinin var olup olmadığının tesbiti açısından işin esasına resen girilerek hukuka kesin aykırılık veya aykırılıkların tespiti hâlinde; hükmün 5271 sayılı CMK'nın 302/5. maddesi gereğince bozulmasına, aksi hâlde temyiz talebinin 5271 sayılı CMK 298/1. maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak; Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda sanık ... hakkında, 'Sanık ve müdafinin 5271 sayılı CMK'nın 294/1. maddesinde yer alan temyiz eden hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini göstermek zorundadır şeklindeki düzenleme de gözetilerek yapılan değerlendirmede, sanık müdafinin temyiz dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebi göstermediği, 5271 sayılı CMK'nın 295/1. maddesinde belirtilen süre içersinde temyiz sebeplerini içeren ek dilekçe de sunmadığı anlaşıldığından vaki temyiz isteminin 5271 sayılı CMK 298/1. maddesi uyarınca reddine' yönündeki Dairemizce oluşan çoğunluğun kanatine belirtilen gerekçelerle katılmamaktayım." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.05.2019 tarih ve 103127 sayı ile;
"CMK'nın 289. maddesinde;
'(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması.
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi.
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.' düzenlemesi mevcuttur.
CMK'nın 289. maddesi, hükmü temyize hak ve yetkisi bulunanın, süresi içinde, temyiz edilebilir nitelikteki hükme ilişkin, usulüne uygun şekilde temyiz iradesini açıkladığında, Yargıtay görevli dairesince temyiz dilekçesi veya beyanında temyize ilişkin bir sebep gösterilmemiş olsa bile, hukuka kesin aykırılık hâlinin denetlemesi gereğinin bir zorunluluk hâli olduğunu belirtmiştir. Bu hükme göre de; daire, temyiz dilekçesi veya beyanında temyize ilişkin bir sebep gösterilmemiş olsa bile hukuka kesin aykırılık hâlini denetlemesi gerekirdi, bu yapılmamıştır. CMK'nın 289. maddesindeki 'Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da' ifadesi, CMK'nın 294. maddesinin 1. fıkrasında yer alan 'Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.' şeklindeki hükmü, temyiz dilekçesinde bir hukuki temyiz nedeni varsa, o zaman CMK'nın 289. maddesinde belirtilen hukuka kesin aykırılık hâllerinin var olup olmadığı denetlenebilir şeklinde kısıtlayıcı şekilde yorumlanamaz.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 289. maddesi lafzı ve ruhu ile hukuka kesin aykırılık hâllerine özel bir önem vererek, hukuka kesin aykırılık hâllerinin varlığının tespitini, sebebe dayalı temyiz incelemesi dışında tutarak kişi hak ve hürriyetlerini teminat altına almak istemektedir. Bu denetlemenin temyiz iradesi varsa, mutlaka yapılması gerektiğini açıkça bir zorunluluk olarak belirtmiştir. Aksi hâlde temyiz sebebi gösterilmediği için hukuka kesin aykırılık oluşturacak şekilde yapılan yargılama sonunda kurulan hüküm ya da hukuka aykırı şekilde elde edilen delillere dayalı olarak verilen mahkûmiyet hükümleri hiçbir şekilde denetlenmeyecektir. Bu durum CMK'nın 289 maddesine aykırı olup, temyiz ve adil yargılanma hakkının ihlali sorunlarına yol açar. Sonuç olarak, sanığın temyiz iradesi vardır ve temyiz sebebi gösterilmemiş olsa da, Dairece CMK'nın 289. maddesi kapsamında bir temyiz incelemesi yapılmalıdır. Ve bu yönden incelemenin yapıldığına dair ibare ilamda yer almalıdır. Mutlak temyiz nedenlerinin ortak özelliği, sanığa hak tanıyan kurallar olmalarının yanı sıra aynı zamanda adil bir yargılamanın yapılabilmesi için öngörülmüş, kamusal menfaatleri gözeten kurallar olmalarıdır. Bu hâllerin varlığı hâlinde hükmün bundan mutlak olarak etkilendiği kabul edilmiştir. Kanun bu noktada hukuka aykırılığa ilişkin nedensellik bağını kendisi kurduğundan hâkime takdir yetkisi bırakmamıştır. Açıklanan nedenlerle adı geçen sanık temyiz talebinde herhangi bir neden göstermediği halde dahi en azından CMK'nın 289. maddede sayılı hâller yönünden inceleme yapılması ve bu yönden inceleme yapıldığına dair ibarenin hükümde gösterilmesi gerekirken 'nedensizlikten dolayı temyiz isteminin doğrudan reddi' usul ve yasalara aykırıdır." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 20. Dairesince 28.05.2019 tarih, 1161-3330 sayı ve oy çokluğu ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme dışı sanıklar ..., ... ve ... ile sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve kurulan örgüte üye olma suçundan, inceleme dışı sanık... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan İlk Derece Mahkemesince verilen beraat hükümleri istinaf edilmeksizin, inceleme dışı sanık ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin, inceleme dışı sanık ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince verilen mahkûmiyet hükmü temyiz isteğinin Özel Dairece CMK'nın 298. maddesinin 1. fıkrası uyarınca ret edilmek suretiyle, inceleme dışı sanık ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince verilen mahkûmiyet hükmü ise Özel Dairece temyiz isteğinin esastan reddine karar verilmesi suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince verilen mahkûmiyet hükmünün temyizi üzerine verilen temyiz isteminin reddine dair karara ilişkin olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Bölge Adliye Mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik sanığın temyiz dilekçesinin bir temyiz nedeni içerip içermediğinin, bu kapsamda temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca 05.01.2015 tarihli ve 304-8 sayılı iddianame ile; sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve kurulan örgüte üye olma suçu ile uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, 16.12.2016 tarih ve 5-437 sayı ile; sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan TCK’nın 188/3-5, 62, 53, 54, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, müsadereye ve mahsuba karar verildiği,
Resen de istinafa tabi olan hükmün, sanık ve müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince 07.03.2017 tarih ve 328-407 sayı ile; “...İddianame kapsamına göre; TCK’nın 220. maddesi uyarınca açılan kamu davası hakkında karar verilmesi gerektiği, örgüt konusunda verilecek hükmün uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen kararı da etkileyeceği, Mahkemece bu konuda hüküm kurulmadığı gibi eylemin bölünmemesi gerektiği yönündeki gerekçenin yerleşik Yargıtay uygulamalarına uygun olmadığı, bu bağlamda Anayasanın 141/3, CMK’nın 34 ve 230. maddelerine aykırı davranıldığı, TCK’nın 188. maddesinin 3. fıkrası uyarınca hapis cezasıyla birlikte adli para cezasına da hükmedilmesi gerektiği gözetilmeyerek eksik ceza tayin edildiği, adli sicil kaydında bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin ilamlarla ilgili bildirimde bulunulmadığı, TCK’nın 53. maddesine ilişkin uygulamanın hukuka aykırı olduğu...” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verildiği,
Bölge Adliye Mahkemesinin bozma kararı doğrultusunda yargılamaya devam eden İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesince 27.04.2017 tarih ve 126-135 sayı ile; sanığın, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve kurulan örgüte üye olma suçundan CMK’nın 223/2-b maddesi uyarınca beraatine, uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan ise; TCK'nın 188/3-5, 62, 52, 53, 54, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis ve 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, müsadereye ve mahsuba, ilk hükme yönelik aleyhe istinaf bulunmaması nedeniyle CMK’nın 283. maddesi uyarınca cezasının 15 yıl hapis olarak infaz edilmesine karar verildiği,
Hükmün ceza miktarı yönünden resen istinafa tabi olması nedeniyle dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince 20.09.2017 tarih ve 1571-1650 sayı ile; TCK'nın 53. maddesine ilişkin hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf isteminin esastan reddine karar verildiği, bu hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 20. Ceza Dairesince 26.06.2018 tarih ve 74-2941 sayı ile; TCK’nın 188. maddesinin 5. fıkrası yönünden tüm deliller birlikte tartışılarak, sanığın hukuki durumunun yeniden belirlenmesi gerektiği isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Bozma kararı doğrultusunda yargılamaya devam eden İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince 25.10.2018 tarih ve 2346-2511 sayı ile; İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.04.2017 tarihli ve 126-135 sayılı mahkûmiyet kararının kaldırılmasına, sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan TCK’nın 188/3, 62, 52, 53, 54, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis ve 2.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, müsadereye ve mahsuba karar verildiği, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edildiği,
Sanığın, Yargıtaya gönderilmek üzere İstanbul Büyükçekmece Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesine hitaben verdiği ve “konu” ile “sonuç ve istem” bölümlerinin bulunmadığı 06.11.2018 havale tarihli temyiz dilekçesinin “Açıklamalar” bölümünde; “Yukarıda numarası yazılı dosyayla hakkımda verilmiş bulunan mahkûmiyet hükmü ağırdır. Mahkûmiyet hükmünün bozulması gerekmektedir. Bölge Adliye Mahkemesince verilmiş bulunan hükmün bir de temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay’a gönderilmesini talep etmekteyim. İstanbul 4. Bölge Adliye Mahkemesince verilmiş bulunan hükmün Yargıtay incelemesine tabi tutulmasına karar verilmesini arz ve talep ederim.” şeklindeki gerekçeler ile temyiz talebinde bulunduğu,
Dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 20. Ceza Dairesince; temyiz dilekçesinde hükmün hukuki yönüne ilişkin herhangi bir temyiz nedeni gösterilmediği ve CMK’nın 295. maddesinin 1. fıkrası uyarınca belirtilen süre içinde temyiz nedenlerini içeren ek dilekçe de verilmediği gerekçesiyle temyiz isteminin reddine oy çokluğuyla karar verildiği,
Anlaşılmıştır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz istidası ve ihtiva edeceği noktalar” başlığını taşıyan 313. maddesi;
“Temyiz eden taraf hükmün hangi cihetine itiraz ve neden dolayı bozulmasını talep etmekte olduğunu temyiz istidasında veya beyanında veyahut layihasında gösterir.
Temyiz için istinad edilen sebeplerde muhakeme usulüne müteallik hukuki bir kaideye mi yoksa kanuni diğer hükümlere mi, muhalefet etmiş olmasından dolayı itiraz olunduğu gösterilir.
Birinci hâlde kanuna muhalif olan vak’alar izah olunur.”,
5271 sayılı CMK’nın “Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi ise;
“1- Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
2- Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür.
Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir. 5271 sayılı CMK'nın 298. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinin, örneğin; "Hükmü temyiz ediyorum." şeklindeki dilekçelerde olduğu gibi herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu üzere usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden temyiz isteminin reddi gerekir.
1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz sebebi” başlığını taşıyan 307. maddesi; “Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir.” düzenlemesini taşımaktadır.
5271 sayılı CMK'nın 288. maddesinde ise temyiz nedenleri;
“1- Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
2- Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.” şeklinde belirtilmiş, maddenin Hükümet Tasarısı'ndaki Gerekçesinde de;
“Madde, 1412 sayılı Kanun'dan ayrılarak 'kanuna aykırılık' yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan 'hukuka aykırılık' sözcüklerine yer vermiştir.
Yargılamanın konusunu oluşturan cezai uyuşmazlık çözüldükten ve maddi gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması hukuka aykırılığı oluşturur.
Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan veya olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddi hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar.
Temyiz başvurusunun, hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Mülga CMUK’da temyiz sebebi “kanuna aykırılık” olarak belirlenirken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka aykırılık” olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun’a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun'un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, “bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması” şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların da kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.
Temyiz nedenleri bakımından iki Kanun arasındaki esas farklılık, 5271 sayılı CMK’nın temyiz başvurusunun içeriği başlıklı 294. maddesinden kaynaklanmaktadır. 1412 sayılı CMUK'nın 313. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinin ilk fıkraları temyiz sebeplerinin gösterilmesi hususuna ilişkindir ve arada ciddi bir fark yoktur. Oysa her iki maddenin ikinci fıkraları birbirinden tamamen farklıdır. 5271 sayılı Kanun’un 294. maddesinin ikinci fıkrasında temyiz sebebinin ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabileceği açıkça belirlenmiştir.
Fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği maddi sorunu oluştururken sanık tarafından gerçekleştirilmiş fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturduğu kabul edilen fiile hangi cezanın verilmesi gerektiği, delillerin nasıl değerlendirildiği, nasıl yargılama yapıldığı, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı gibi hususlar ise hukuki sorunu oluşturur. Sübut da denilen maddi mesele, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin sözlülük ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak eylemi öğrenmesidir. Hukuki mesele ise olayın hukuk karşısındaki durumunu tespit etmek anlamına gelir.
Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapmasıdır. Hukuka aykırılığa yol açan norm muhakeme hukuku normu olabileceği gibi (Örneğin, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması, karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması gibi.) maddi hukuk normu da olabilir (Örneğin, suç sanık tarafından işlenmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi gibi). Maddi hukuk normunun ihlâli hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekmekte ise de muhakeme hukukuna ilişkin ihlâllerde, ihlâlin hükmü etkileyip etkilemediği gözetilmelidir.
Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesi gerekmektedir. Muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde Yargıtay hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
Nitekim, 5271 sayılı CMK'nın 301. maddesinin Hükümet Tasarısı'ndaki Gerekçesinde; "Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddi hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular hakkında inceleme yapar.” açıklamalarına yer verilerek temyiz sebebinin hangi hukuka aykırılık iddiasına dayandırıldığının gösterilmesi; muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına ilişkin temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olguların ileri sürülmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Öğretide de temyiz sebeplerinin muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin olarak ileri sürülmesi bakımından; “Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtayın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği” (Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s; 182 vd.), "5271 sayılı CMK'nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği” (Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s; 1434; 1472.), "Muhakeme hukukuna ilişkin aykırılıklardan farklı olarak, maddi hukuka ilişkin denetimin, hükmün tüm yönleriyle incelenmesini gerektirdiği, maddi hukukun yanlış uygulandığına ilişkin genel bir ifade içeren temyiz dilekçesinde açıkça ileri sürülmemiş olsa dahi, dosyaya yansıyan delillere göre suçun unsurlarının oluşmaması, sanığın suçu işlediğinin sabit olmaması, suçun vasfının yanlış belirlenmesi, suçun nitelikli hâllerinde yapılan hata sonucu cezanın yanlış belirlenmesi veya teşebbüs, iştirak, içtima, haksız tahrik ve şahsi cezasızlık sebepleri gibi maddi hukuka ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması sonucu sanığın ceza alması veya almaması ya da hak ettiğinden az veya çok ceza alması durumlarında Yargıtayın bu hukuka aykırılığı bozma nedeni yapabileceği" (Ekrem Çetintürk, Ceza Muhakemesinde Temyiz Kanun Yolunda Maddi (Fiili) Sorunun İncelenmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Mart 2019, s; 466-489) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK'nın 302. maddesi uyarınca hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan ve hükme etki edecek nitelikte bulunan diğer hukuka aykırılıklar da bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecek; hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların ise hükmün bozulmasında neden dikkate alınmadıkları açıklanmak suretiyle belirtilmesiyle yetinilecektir. Bu kapsamda, temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde, Yargıtayın ilgili Ceza Dairesi tarafından hüküm, dilekçede gösterilen maddi hukuka aykırılık nedeniyle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile temyiz incelemesi sırasında saptanacak olan tüm maddi hukuka aykırılıklar temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde ise temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunması durumunda, hüküm bu nedenle ve varsa mutlak hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulacak; temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunmaması ya da temyiz nedeni olarak ileri sürülmemekle birlikte inceleme sırasında saptanan ve mutlak hukuka aykırılıklar dışında kalan muhakeme kurallarına aykırılık bulunması durumunda ise bu hususun bozma nedeni yapılmayarak ilamda gösterilmesiyle yetinilecek, varsa inceleme sırasında tespit edilen veya dilekçede gösterilen 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yazılı hukuka kesin aykırılıklar nedeniyle kararın bozulması yoluna gidilecektir. Diğer taraftan, bozmaya neden olan maddi veya usul hukukuna aykırılık hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa aynı zamanda bu işlemler de bozulacaktır.
Mutlak temyiz nedenleri, sanığa hak tanıyan kurallar olmalarının yanı sıra aynı zamanda adil bir yargılamanın yapılabilmesi için öngörülmüş, kamusal menfaatleri gözeten kurallardır. Bu hâllerin varlığı durumunda hükmün bundan mutlak olarak etkilendiği kabul edilmiştir. Kanun bu noktada hukuka aykırılığa ilişkin nedensellik bağını kendisi kurduğundan hâkime takdir yetkisi bırakmamıştır (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul, 2016, s; 834 vd.).
1412 sayılı CMUK’un “Kanuna muhalefet hâlleri” başlığını taşıyan 308. maddesi;
“Aşağıdaki hâllerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.
1 - Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,
2 - Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,
3 - Makul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vakı olupta bu talep kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,
4 - Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,
5 - Cumhuriyet Müddeiumumisi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,
6 - Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlâl edilmesi,
7 - Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,
8 - Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tahdit edilmiş olması” ,
5271 sayılı CMK’nın “Hukuka kesin aykırılık hâlleri” başlıklı 289. maddesi ise;
“1- Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması”
Şeklindedir.
Görüldüğü üzere, mutlak hukuka aykırılık hâlleri, 1412 sayılı CMUK’nın 308. maddesinde, 5271 sayılı CMK’da ise 289. maddede sayılmış olup her iki hüküm karşılaştırıldığında ilk dikkat çeken husus hükümlerin başlıklarının farklı olmasıdır. Belirtmek gerekir ki, iki hükmün başlığının farklı olması içerikte bir değişikliğe yol açmamaktadır. 1412 sayılı CMUK’da seçilen terim “kanuna muhalefet hâlleri” iken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka kesin aykırılık hâlleri” ibaresidir. 5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâlleri olarak adlandırdığı nedenleri ifade etmek için öğretide geçmişten bu yana “mutlak temyiz nedenleri” terimi de kullanılmaktadır. Temyiz nedenleri bağlamında iki Kanun arasındaki en önemli fark ise 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin (i) bendine eklenen hükümle “hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanmasının” bir mutlak hukuka aykırılık hâli olarak kabul edilmesidir.
Doktrinde bir kısım yazarlarca, kanun koyucu tarafından hükme etkili oldukları açıkça kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispî temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği, temyiz dilekçesinin gerekçeli olması kuralının hem nispî hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu yani hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği savunulmaktadır. Bu anlayışa göre 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yer alan kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, bünyesinde en az bir temyiz sebebi bulunan dilekçeler yönünden geçerlidir.
Nitekim CMK'nın 289. maddesinde yazılı olan “Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.” kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçesiz bir dilekçe Yargıtayın ön incelemesinden geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa nispî bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemek mümkün olmayacaktır. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, Yargıtayın bu nedenleri kabul etmemesine karşın 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s; 635 vd.; Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK'nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66.).
Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun'un 230. madde gereğince gerekçe içermemesi hukuka kesin aykırılık hâlleri içinde düzenlenerek, bu eksiklik Yargıtay tarafından dikkate alınacak bir hukuka aykırılık nedeni olarak kabul edilmiştir.
Bilindiği üzere, Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK'nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçesinde ise 5271 sayılı CMK'nın 230. maddesi uyarınca suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirmesinin yapılması, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirlenmesi ile mantıksal ve hukuksal bütünlük sağlanarak herkesi tatmin edecek ve anlaşılır kararın, bu hâli ile Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeli olması gerekmektedir. Beraat hükmünün gerekçesinde de ayrıca 5271 sayılı CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığı gösterilmelidir. 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun'un 230. maddesi gereğince gerekçe içermemesi muhakeme hukukuna ilişkin bir hukuka aykırılık hâli olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu denetimin gerçek manada yapılabilmesi için Yargıtayın, gerekçede yazılı olan hususlar ile maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olup olmadıkları yönünden inceleme yapması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır. Doktrinde de ifade edildiği üzere, Yargıtayın gerekçeyi denetlemesi, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek olay hakkında hüküm kurması, kanıya ulaşması, vakalarla ilgili saptamalarda bulunması anlamına gelmez (Centel, Zafer, s; 841).
Açıklamalar ışığında bölge adliye mahkemelerince verilen kararların temyizi üzerine temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine geçildiğinde;
1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz Mahkemesince tetkik edilecek noktalar” başlıklı 320. maddesi;
“Temyiz Mahkemesi, temyiz istida ve layihasında irat olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz istidasında bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.
313 üncü maddenin ikinci fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını teyit için yeniden müstenidat göstermeğe lüzum yoktur. Bununla beraber böyle müstenidat arz olunmuşsa kabul olunur.”,
5271 sayılı CMK’nın “Temyizde incelenecek hususlar” başlıklı 301. maddesi ise;
"1- Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapar.”
Biçiminde düzenlenmiştir.
Doktrinde, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından; “Yargıtay hukuksal incelemesine önündeki hüküm bakımından ispat konularının sübuta erdiği varsayımından başlar. Temyiz mahkemesi yalnızca hâkimin delilleri değerlendirmesinde hukuksal hata yapıp yapmadığını değerlendirebilir. Delillerin değerlendirilmesi ve ispat açısından vicdani kanıyı olay hâkiminin oluşturması gerekir. Ancak bunun için de Yerel Mahkeme kararının gerekçesi ve dayanaklarının, sanığın tüm sorgu tutanaklarının, temyiz mahkemesine sunulması gerekir” (Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 13. Baskı, Ankara 2017, s; 778 vd.). “Yargıtay, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek eylemin varlığı veya yokluğu, kanıtların inandırıcılığı ya da kesinliği gibi yargılarda bulunamaz, ancak maddi olayların gerekçede yeterince yansıtılıp yansıtılmadığı, yansıtılan maddi olaylara ilişkin kanıtların tartışılıp tartışılmadığı, bu tartışma yapılırken doğa, mantık, deneyim ve hukuk kurallarına uyulup uyulmadığı yönlerinden hükmü inceleyerek olay yargılamasını sınırlı bir şekilde denetleyebilir” (Sami Selçuk, Temyiz Denetiminin Sınırları, Prof. Dr. Nur Centel'e Armağan, s; 336.). "Temyiz kanun yolunda maddi mesele incelenemez. Ancak kanun koyucu sanığa gerçekçi bir hukuki koruma sağlamayı amaçladığı için aradan geçmiş olan zamanın olumsuz etkilemediği oranda maddi mesele incelenebilmelidir. Burada esas mahkemesindeki hâkimin doğrudan doğruyalık ilkesinden kaynaklanan maddi meseleyi takdir etme yetkisi ortadan kaldırılmadan, dosyaya girdiği oranda maddi meseleyi inceleyen, bu istisna dışında sadece hukuki mesele ile ilgilenen bir temyiz incelemesi yapılmalıdır. Yargıtay maddi meseleyi sadece hükmün gerekçelerine dayanarak incelemelidir" (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2014, s; 1234.). "Tamamen maddi soruna ilişkin olan aykırılıkların temyiz kanun yolunda denetlenmesi mümkün değildir. Ancak, mahkemenin, elindeki maddi olguları hukuk kurallarına uygun olarak değerlendirip değerlendirmediği ve hükme esas alırken hukuk kurallarına bağlı kalıp kalmadığı Yargıtay tarafından incelenmek zorundadır. Aynı şekilde hukuka aykırılığın, yargılama kurallarının doğru uygulanmaması nedeniyle ileri sürülmesi hâlinde de Yargıtay hem yargılama kuralarına uyulup uyulmadığına hem de bu kuralların uygulanmasına esas teşkil eden ve daha önce mahkemece tespit edilmiş olan maddi vakıaların doğru değerlendirilip değerlendirilmediğini inceleyebilecektir" (Taner, s; 57; Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, İzmir, 2017, s; 856.). “Temyiz kanun yolunda temyiz mahkemesi, sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak geçmişte olan bir olayın nasıl meydana geldiğini ortaya çıkaran olay hâkiminin tespitleriyle bağlıdır. Bununla birlikte olay mahkemesinin tespitleri belirsiz, eksik, çelişkili, mantık veya deneyim kurallarıyla çatışıyorsa olay mahkemesinin tespitleriyle bağlılık ortadan kalkar. Yargıtayın, bölge adliye mahkemesi incelemesinden geçmiş bir kararla ilgili yapacağı denetimin, verilen kararın hukuksal yönüyle sınırlı olması hâli, Yargıtayca hiçbir zaman maddi olay denetimi yapılamayacağı anlamına gelmez. İlk derece veya bölge adliye mahkemelerinin kararlarında bilimin yerleşmiş ilkelerine, genel yaşam deneyimlerine, mantık kurallarına aykırılıklar varsa, ulaşılan sonuç ve gerekçe arasında birbiriyle açıkça çelişen tespitler bulunuyorsa, maddi olay açık, kesin ve tam olarak belirlenememiş ise ve bu nedenlerle kararın hukuksal yönden denetimine olanak yoksa Yargıtay maddi olay denetimi yapabilir” (Erdem, Kavlak, s; 1424; 1460.). “Bir olayı tespit ederken ilk derece mahkemesi hâkimi delilleri serbestçe takdir eder. Ancak bu tespitin eksiksiz olması ve hâkimin kanaatinin objektif dayanaklarının hükümden anlaşılması gerekir. Bu nedenle maddi olaya ilişkin denetim, maddi vakıanın sübutuna ilişkin kanaatin yeterli delile dayanarak ve mantık kurallarına uygun bir şekilde oluşturulup oluşturulmadığı açısından yapılmaktadır" (Centel, Zafer, s; 840.).
Şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Görüldüğü gibi doktrinde çoğunlukta olan bu anlayışa göre, Türk Ceza Muhakemesine istinaf kanun yolunun getirilmiş olması, temyiz mahkemesinin önceden olduğu gibi somut temyiz denetiminin elverdiği ölçüde maddi soruna girmesine engel oluşturmayacak, temyiz kanun yolunda somut dava üzerinden içtihatlarla birliği sağlayacak olan Yargıtay, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir etme yetkilerini de dikkate alarak bu delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görebileceği ve inceleyebileceği maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıklar üzerinden bozma kararı verebilecektir.
Burada ifade etmek gerekir ki; ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin uyguladığı maddi ceza normlarının hukuka uygun olması, maddi olayın doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit edilerek bu tespite uygun olan maddi hukuk normlarının uygulanmasına bağlıdır. Başka bir ifadeyle, maddi sorun ile maddi hukuk normlarının bu ayrılmaz niteliğinden dolayı uygulanan maddi hukuk normlarının hatalı olduğu iddiasıyla yapılan temyiz başvurularında hükmün hukuki yönden denetiminin maddi sorundan ayrılması mümkün değildir. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması sonucunda maddi sorunun da hatalı şekilde belirlendiği hâllerde dosyaya yansıyan tüm delillerle birlikte maddi sorun irdelenmeksizin hükmün hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesi söz konusu olamayacaktır. Kaldı ki, Kanun'da Yargıtayın temyiz denetimi sırasında maddi sorunu inceleyemeyeceğine ilişkin bir hüküm de mevcut değildir. 5271 sayılı CMK’nın “Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi” başlıklı 303. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunmasının gerektiği durumlarda, Yargıtayın, davanın esasına hükmedebileceği belirtilmiş olup bu düzenlemeye göre ilk derece veya bölge adliye mahkemelerinin tespitlerinin hukuki denetim yapılmasına olanak vermeyecek ölçüde yetersiz olması hâlinde maddi sorunun tespiti ve buna bağlı olarak maddi ceza normunun doğru tatbik edilmesi bakımından Yargıtayın eksik araştırma nedeniyle bozma kararı verebilecek olması, hukuki denetimin, o ana kadar yapılan tespitlerin, normun olaya uygulanması için yeterli dayanak oluşturup oluşturmadığı hususunu da içerdiği sonucunu doğurmaktadır.
Yargıtay, temyiz kanun yoluyla ülkedeki hukuk kurallarının istikrarlı ve aynı biçimde uygulanmasını yani içtihat birliğini sağlar. 5271 sayılı CMK, ilk derece yargılaması ile temyiz yargılaması arasına istinafı yerleştirerek, hem Yargıtayın içtihat mahkemesi konumunu güçlendirmeyi hem de mahkemelerin son kararlarının yalnızca hukuki sorun değil, maddi sorun açısından da sağlıklı bir şekilde denetlenmesinin yolunu açmayı öngörmüştür. Bununla birlikte ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektedir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Anayasanın 138. maddesi de tüm hâkimlerin Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vereceklerini hükme bağlamıştır. Bu nedenle ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinde yapılmakta olan yargılama sonucunda ulaşılma imkânı bulunan bütün deliller ele alınıp değerlendirilmeden karar verilmesi, maddi sorunun doğru olarak tespit edilmemesi, dosyada mevcut delillerle maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olmaması gibi nedenlerle yazılı hukuka, evrensel hukuki değerlere, akla, bilime ve tecrübe kurallarına aykırı olacak şekilde maddi olay değerlendirmesinin hatalı olarak belirlendiği hâllerde adaletin tam olarak gerçekleşmesi amacı da gözetilerek Yargıtayın, hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkları da temyiz yoluyla incelemesi gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Temyiz başvurusunda yer verilen ibarelerin bir temyiz nedeni kabul edilip edilmeyeceğinin bir yorum meselesi olup Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanmaları mümkün ise de bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkının yorum yoluyla daraltılamayacağı, istisnaların dar yorumlanıp temel hak ve özgürlüklerin yorum yoluyla daraltılmasının mümkün olamayacağı, ceza muhakemesi hukukunda temel ilkenin resen araştırma yaparak gerçeğe ve adalete ulaşma ilkesi olup amaca ve yasanın sistemine uygun şekilde yorum yapmanın gerekli olduğu gözetilmelidir.
5271 sayılı CMK'nın 294 ve 301. maddelerinde yer alan hükümler uyarınca, ileri sürülen nedenlerle sınırlı olarak yapılacak inceleme sırasında temyizin kapsamının tespiti bakımından, kanun koyucunun "muhakeme hukukuna aykırılık" iddiası ve bunu belirten olayların temyiz nedeni olarak somutlaştırılması zorunluluğunu getirmesine rağmen, "maddi hukuka aykırılık" iddiası yönünden böyle bir düzenlemeye yer vermemiş olması nedeniyle kurulan mahkûmiyet hükmünün ağır olduğu savıyla hükmün bozulması talebinin, Yargıtay tarafından yapılacak olan temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi ve temyiz başvurusunda maddi hukuka aykırılık yönünden bir temyiz nedeni bulunduğunun kabulü bakımından yeterli olup sanığın temyiz dilekçesinin “açıklamalar” bölümünde yer verdiği “hakkımda verilmiş bulunan mahkûmiyet hükmü ağırdır” ibaresinin, sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün miktarına yönelik 5237 sayılı TCK’nın 3 ve 61. maddelerine ilişkin bir temyiz talebi olduğu, bu bağlamda hükmün sadece maddi hukuka aykırılık iddiasını taşıdığı ve bu yönüyle temyiz başvurusunda bir temyiz nedeni bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde Özel Dairece, temyiz nedeni olarak gösterilen maddi hukuka aykırılıklar yanında dilekçede açıklanmış olmasa dahi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıkların temyiz denetiminde incelenmesi, ileri sürülen maddi hukuka aykırılık nedeniyle hüküm bozulduğunda dilekçede gösterilmeyen ancak temyiz incelemesi sırasında saptanacak olan tüm maddi hukuka aykırılıklar nedeniyle de temyiz edenin sıfatı dikkate alınmak suretiyle bozma kararı verilmesi gerektiği; temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde ise temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunması durumunda, hükmün bu nedenle ve varsa mutlak hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulacağı; temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunmaması ya da temyiz nedeni olarak ileri sürülmemekle birlikte inceleme sırasında saptanan ve mutlak hukuka aykırılıklar dışında kalan muhakeme kurallarına aykırılık bulunması durumunda ise bu hususun bozma nedeni yapılmayarak ilamda gösterilmesiyle yetinilmesi, varsa inceleme sırasında tespit edilen veya dilekçede gösterilen 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yazılı hukuka kesin aykırılıklar nedeniyle kararın bozulması yoluna gidileceği hususları dikkate alınarak, Özel Dairece, dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar ile muhakeme hukukuna aykırılık bulunup bulunmadığı yönlerinden hükmün temyizen incelenmesi, inceleme sırasında tespit edilecek maddi hukuka aykırılıklar ile hukuka kesin aykırılıkların bozma nedeni yapılması, diğer muhakeme hukukuna aykırılıklara ise kararda işaret edilmesinin gerektiği benimsenmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, Özel Dairenin "Temyiz isteminin reddine" ilişkin kararının kaldırılmasına, temyiz incelemesi yapılması amacıyla dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmiştir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanığın temyiz dilekçesinin bir temyiz nedeni içermediği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 20. Ceza Dairesinin 12.03.2018 tarihli ve 265-1502 sayılı “Temyiz isteminin reddine” ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, temyiz incelemesi yapılması amacıyla Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 19.11.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
İlkemiz, hukukun adaletli dağıtılabilmesi için yargı kararlarının paylaşımına daha çok önem vermektir.
kararara.com sitesi, paylaşılan kararların yargısal faaliyetlerde kullanılmasında herhangi bir hak ve sorumluluk kabul etmemektedir.
Kullanıcı avatarı
Admin
Site Yöneticisi
Mesajlar: 29609
Kayıt: 22 Mar 2012 12:08
Meslek: Hukukçu
İletişim:

Re: TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ VEYA HÜKMÜN BOZULMASI - CMK. 302. MD.

Mesaj gönderen Admin »

Ceza Genel Kurulu 2018/297 E. , 2019/461 K.

"İçtihat Metni"


Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 1373-1353


Sanık ... hakkında nitelikli hırsızlık, silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Trabzon 3. Asliye Ceza Mahkemesince 24.11.2016 tarih ve 715-490 sayı ile sanığın eylemlerinin bir bütün hâlinde yağma suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesince 20.04.2017 tarih ve 253-97 sayı ile; sanığın nitelikli hırsızlık suçundan TCK'nın 142/2-h ve 35/2. maddeleri uyarınca 6 yıl hapis; silahla tehdit suçundan TCK'nın 106/2-a maddesi uyarınca 4 yıl hapis; iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan maddi hata sonucunda TCK'nın 116/1 maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, silahla tehdit suçu dışındaki diğer suçlar yönünden TCK'nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna ve tüm suçlar yönünden aynı Kanun'un 54, 58 ve 63. maddeleri uyarınca müsadereye, cezaların mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin hükümlere yönelik sanık, sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince 18.07.2017 tarih ve 1373-1353 sayı ile;
"Sanık hakkında, hapis cezasının yasal sonucu olarak, tehdit suçundan kurulan hükümde TCK'nın 53. maddesi ile uygulama yapılmamış ise de, TCK'nın 53. maddesi ile ilgili Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2015/85 sayılı iptal kararı gereğince bu hususun infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı görülmüş, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan hüküm kurulurken, temel uygulama maddesinin 116/2 yerine 116/1 olarak yazılması sonuca etkili görülmediğinden mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak kabul edilmiştir...
Sanık hakkında açılan kamu davası sırasında duruşmaların kanuna uygun biçimde yürütüldüğü ve CMK'nın 280/1-b maddesi gereğince hükmün bozulmasını gerektirecek ve aynı Yasa'nın 289. maddesinde belirtilen hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olmadığı,
Soruşturma ve kovuşturma evrelerinde ileri sürülen iddia ve savunmalar ile ikâme edilen delillerin denetimi sağlayacak biçimde ve eksiksiz olarak sergilenerek tespit edildiği, yargılama sonucunda dosyaya yansıyan tüm bilgi ve kanıtların gerekçeli kararda yöntemince tartışılarak ulaşılan vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Bu bağlamda; dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye, Hâkimler Kurulunun takdirine ve özellikle katılan ...'nın teşhise dayalı oluşa ve dosya kapsamına uygun anlatımları ile CD izleme ve olay tutanakları içeriklerine göre suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
Cezanın, kanunda düzenlenen kurallara uygun şekilde belirlenerek bireyselleştirildiği,
Yasal ve takdiri artırıcı ve indirici nedenlerin gözetildiği,
Bu bağlamda; delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığı, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğu saptanmış olmakla, sanık ve sanık müdafisi ile o yer Cumhuriyet savcısının diğer istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak,
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 108/3. maddesinde ikinci kez mükerrir olan sanık hakkında koşullu salıverme hükümlerinin uygulanmayacağı düzenlenmiş olup sanığın sabıka kaydında görülen Trabzon 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/365 esas, 2014/63 karar sayılı ilamında da mükerrir olması nedeniyle bu ilamın esas alınıp sanık hakkında ikinci kez tekerrür hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
Hukuka aykırı olup istinaf başvurusunda bulunan o yer Cumhuriyet savcısının istinaf itirazları bu nedenle yerinde ise de, bu aykırılık, 5271 sayılı Kanun'un 303/1. maddesi uyarınca düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan, hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarından kurulan hüküm fıkralarından tekerrür hükümlerinin uygulanmasına ilişkin bölümlerin çıkartılarak yerlerine 'Sanık hakkında Trabzon 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 24.02.2014 tarihli, 2013/365 esas ve 2014/63 karar sayılı kararına konu olan hırsızlık suçundan hükmedilen '1 yıl 3 ay hapis' cezasına ilişkin hükümlülüğü tekerrüre esas kabul edilerek sanığın 5237 sayılı Yasa'nın 58. maddesi gereğince mükerrir sayılmasına, sanık hakkında cezanın infazında TCK'nın 58/7 ve 5275 sayılı Kanun'un 108/2. maddeleri uyarınca ikinci kez mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına' cümlesinin eklenmesi suretiyle düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine," karar verilmiştir.
Bu hükümlerin de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 26.04.2018 tarih ve 5767-6481 sayı ile;
"I- Sanık hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve tehdit suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Hükmolunan cezaların miktarları ve türü gözetildiğinde, 5271 sayılı CMK'nın 286/2-a maddesi uyarınca, ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para cezalarına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararlarının temyizleri mümkün olmadığından, sanık ... müdafisinin temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nın 298. maddesi uyarınca reddine,
II- Sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;
5271 sayılı CMK'nın 288. maddesinin, 'Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.', aynı Kanun'un 294. maddesinin 'Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.' ve aynı Kanun'un 301. maddesinin 'Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar.' şeklinde düzenlendiği de gözetilerek sanık müdafisinin temyiz isteminin alt sınırdan ayrılarak ceza verilmesi, gönüllü vazgeçme nedeniyle hırsızlık suçundan hüküm kurulamayacağı, TCK'nın 62. maddesinin uygulanmaması ile ikinci kez mükerrirliğe ilişkin kısımların hukuka aykırılık teşkil ettiğine yönelik olduğu belirlenerek anılan sebeplere yönelik yapılan incelemede;
Oluş ve dosya içeriğine göre, sanığın olay tarihinde elindeki balta ile kapıyı esneterek açıp katılana ait iş yerine girerek dört poşete sigaraları, bir poşete de bozuk paraları bıraktığı, içeride iken katılanın iş yerine geldiği, sanığın ele geçirilemeyen silahı katılana doğrultması üzerine katılanın kaçtığı, sanığın katılanın arkasından iki el ateş ettiği ve suça konu sigara ve bozuk paraları almadan iş yerinden ayrıldığı şeklinde gerçekleşen olayda, çalınmak istenen sigaraların değeri de gözetilerek hırsızlık suçundan sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gibi 5237 sayılı TCK'nın 62. maddesinin uygulanmama gerekçesinin de yasal ve yeterli olduğu, ikinci kez mükerrir olan sanık hakkında tekerür hükümlerinin uygulanmasında ve hırsızlık suçundan kurulan hükümde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf isteminin esastan reddine dair kararı hukuka uygun bulunduğundan, sanık ... müdafisinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, 5271 sayılı CMK'nın 302/1. maddesi uyarınca, usul ve yasaya uygun olan bölge adliye mahkemesi kararına yönelik temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına," karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23.05.2018 tarih ve 55802 sayı ile;
"...Oluş ve kabule göre sanığın, hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit eylemlerinin bir bütün olarak 5237 sayılı TCK'nın 149/1-a,d,h maddesinde düzenlenen nitelikli yağma suçunu oluşturduğu," düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Dairenin, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarına yönelik temyiz isteminin reddine ilişkin kararı ile hırsızlık suçuna yönelik temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına ilişkin kararının kaldırılması ve bu suçlardan verilen mahkûmiyet hükümlerinin bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 05.06.2018 tarih ve 2872-8952 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Katılan sanık ... hakkında 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan; sanık ... hakkında mala zarar verme suçundan verilen beraat kararları temyiz edilmeksizin kesinleşmiş; Özel Dairece, sanık ... hakkında 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin reddine karar verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında nitelikli hırsızlık, silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığını ihlal suçlarından kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin yağma suçunu mu yoksa hırsızlık suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin olup eylemin yağma suçunu oluşturduğunun kabulü hâlinde, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince, sanık hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerine yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş olması karşısında, söz konusu suçların yağma suçunun unsurları kapsamında olması nedeniyle bu hükümler açısından nasıl bir değerlendirme yapılması gerektiği de tartışılacaktır.
Uyuşmazlığın esasına geçilmeden önce bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyelerince, sanık müdafisinin temyiz dilekçesi dikkate alınarak, dilekçede ileri sürülen mevcut temyiz nedenleri karşısında suç vasfının değerlendirilmesinin mümkün olup olmadığı, bu bağlamda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca suç vasfına yönelik olarak itiraz kanun yoluna başvurulup başvurulamayacağı; Özel Dairece, hükmolunan cezaların miktarları ve türü gözetilerek temyiz isteminin reddine karar verilen silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağı hususları ile temyiz edilen hükmün, 5271 sayılı CMK'nın 230. maddesi uyarınca gerekçe içerip içermediği, gösterilen gerekçenin dosya kapsamı ile uyumlu olup olmadığı yönlerinden temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağı, buna göre Yerel Mahkemece, suçun vasfının belirlenmesine ilişkin gösterilen gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı hususlarının da tartışılması gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine bu uyuşmazlık konuları da ele alınıp değerlendirilmiştir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığınca 24.10.2016 tarihli ve 3671-3122 sayılı iddianame ile sanık ...'un 19.08.2016 tarihinde saat 04.30 sıralarında, katılan ...'ya ait tekel bayi olarak faaliyet gösteren iş yerine balta ile kapıyı zorlamak suretiyle girdiği, raflardaki sigaraları ve çekmecedeki bozuk paraları poşetlere koyduğu, bu sırada katılanın iş yerine geldiği, sanığın çekmecede bulunan tabancayı eline alarak katılana doğrulttuğu, bunun üzerine katılanın iş yerinden kaçtığı, sanığın ise götürmek üzere poşetlere koyduğu sigaralar ve bozuk paraları iş yerinde bırakarak 20-25 TL değerindeki birkaç kutu birayı alıp gittiğinden bahisle hırsızlık, silahla tehdit, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli, mala zarar verme ve 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sırasında, sanığın eylemlerinin bir bütün hâlinde yağma suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle Trabzon 3. Asliye Ceza Mahkemesince 24.11.2016 tarih ve 715-490 sayı ile verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, 20.04.2017 tarih ve 253-97 sayı ile; "...Sanığın söz konusu büfeye hırsızlık yapmak amacıyla müştekiye karşı herhangi bir cebir veya tehdit kullanmadan girmesi, akabinde müştekinin olay yerine gelmesi üzerine sanığın silahı müştekiye doğrultup müşteki kaçtığı hâlde poşet içerisindeki sigaraları ve paraları almadan olay yerinden uzaklaşmış olması karşısında, sanığın, müştekiye silah doğrultmak suretiyle kullandığı cebir ve tehditi olay yerinden kaçmak için gerçekleştirdiği, cebir ve tehdidin malın alınmasını sağlamaya yönelik olmadığı, bu nedenle yağma suçunun unsurlarının oluşmadığı, zira, yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime ya da malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerektiği, her ne kadar müşteki ifadelerinde büfesinden 20-25 TL'lik biralarının eksilmiş olabileceğini söylemiş ise de, olay yerini görüntüleyen kamera kayıtlarından sanığın büfeden çıkarken elinde herhangi bir şey bulunmadığının anlaşıldığı, bu nedenle, söz konusu biraları sanığın aldığına dair yeterli delil bulunmadığı hususları göz önünde bulundurularak sanığın bahse konu eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğu, müştekinin kapısında bir zararının olmadığını söylemesi nedeniyle mala zarar verme suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı..." şeklindeki gerekçe ile sanığın, mala zarar verme suçundan beraatine; hırsızlık suçundan TCK'nın 142/2-h ve 35/2. maddeleri uyarınca 6 yıl hapis cezası; silahla tehdit suçundan TCK’nın 106/2-a maddesi uyarınca 4 yıl hapis cezası; iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan TCK’nın 116/1 maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası; 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan aynı Kanun’un 13/1. maddesi uyarınca 2 yıl hapis ve 1.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Sanık hakkında mala zarar verme suçundan verilen beraat kararının temyiz edilmeksizin kesinleşerek, hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli, silahla tehdit ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından kurulan hükümlerin sanık, sanık müdafisi ve eylemin bir bütün hâlinde geceleyin silahla yağmaya teşebbüs suçunu oluşturduğu düşüncesiyle Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Dairesince 18.07.2017 tarih ve 1373-1353 sayı ile hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarından kurulan hükümlerin düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine, 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan kurulan hükme yönelik istinaf başvurusunun ise esastan reddine karar verildiği,
Bu hükümlerin de sanık müdafisi tarafından temyiz edildiği, sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde; “Dosya kapsamına göre hırsızlık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, kabule göre de, Yerel Mahkemece alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulduğu, suçun icrası sırasında gönüllü vazgeçen sanığa TCK’nın 36. maddesi gereğince ceza verilemeyeceği, sanık hakkında TCK’nın 62. maddesinin uygulanması gerektiği, ikinci kez mükerrirlik hükümlerinin uygulanmasının ise hukuka aykırılık teşkil ettiği” şeklindeki temyiz nedenleri ve re’sen tespit edilecek diğer hukuka aykırılıklardan dolayı Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi kararının bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunduğu, sanık müdafisinin temyiz talebinin maddi hukuka aykırılık iddiasına dayandığı, muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının ileri sürülmediği,
Dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli, silahla tehdit ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin CMK'nın 298. maddesi uyarınca reddine; hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin ise esastan reddi ile hükmün onanmasına karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ise, sanığın, hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit eylemlerinin bir bütün olarak TCK'nın 149/1-a,d,h maddesinde düzenlenen nitelikli yağma suçunu oluşturduğu düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Dairenin, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarına yönelik temyiz isteminin reddine ilişkin kararı ile hırsızlık suçuna yönelik temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına ilişkin kararının kaldırılması ve bu suçlardan verilen mahkûmiyet hükümlerinin bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunduğu,
Anlaşılmıştır.
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.
İstinaf, ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümlerinin hem maddi hem de hukuki yönden denetlenmesi için kabul edilmiş olan olağan bir kanun yolu olup ikinci derecedir. 5235 sayılı Kanun'un 3. maddesinde de istinaf incelemesi yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin “adli yargı ikinci derece mahkemeleri” olduğu açıkça belirtilmiştir. İstinaf kanun yolunda ilk derece mahkemesinin hükmü, hem delillerin tespiti, değerlendirilmesi ve sübut konusundaki hatalar yönünden hem de sabit kabul edilen olaylara hukuk normları uygulanırken hata yapılıp yapılmadığı yönünden incelenir.
Maddi sorunun incelenmesinin kapsamına göre istinaf geniş anlamda istinaf ve dar anlamda istinaf olarak ikiye ayrılmaktadır. Klasik istinaf da denilen geniş anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmakta iken dar anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmaz, yalnızca gerekli görülen hususlarda öğrenme muhakemesi yapılmak suretiyle ilk derece mahkemesi tarafından yapılan tespitler kontrol edilir. Günümüzde genel eğilimin dar anlamda istinaftan yana olduğu görülmektedir. 5271 sayılı CMK'nın 282. maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesi, gerekli görülen tanıkların, bilirkişilerin dinlenmesine ve keşfin yapılmasına karar vereceğinden CMK'nın dar anlamda istinafı kabul ettiği söylenebilir.
1412 sayılı CMUK'da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK'da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
Kesinleşmemiş kararlara karşı başvurulan olağan kanun yollarından olan itirazda da hem maddi hem de hukuki sorun incelenir. İtiraz, hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde mahkeme kararlarına karşı başvurulan bir kanun yolu olup kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme itirazı yerinde görürse kararı düzeltir. İstinaf kanun yolunda ise kararı veren ilk derece mahkemesi istinaf istemini yerinde görse bile bu kararını düzeltemez.
Temyiz ise, kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza daireleri tarafından verilen hükümlerle, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur. Bu kanun yoluna başvurulduğunda uyuşmazlığa hüküm mahkemesinden başka bir yargı merci bakar. Temyizde hükümler hukuki yönden, yani fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, nasıl yargılama yapıldığı, delillerin nasıl değerlendirildiği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı ve diğer hukuka aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden incelenir. Temyiz kanun yolu hukuki meseleye ilişkin hukuka aykırılıkları çözmek için kabul edildiğinden hukuki derece yoludur.
Bu genel açıklamalardan sonra temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nda, istinaf kanun yolunda olduğu gibi temyiz kanun yoluna başvurabilecek kişiler açıkça ve ayrıca düzenlenmemiştir. Ancak temyiz de olağan bir kanun yolu olup kanun yollarına ilişkin genel hükümlere göre kanun yollarına başvurma hakkı olanlar temyiz kanun yoluna da başvurabilirler. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık, katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar, verilen hüküm veya karar nedeniyle hukuki hakları zarar gören üçüncü kişiler, şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşinin temyiz kanun yollarına başvuru hakkı bulunmaktadır.
"Davasız yargılama olmaz" ilkesi gereğince temyiz incelemesi yapılabilmesi için bir temyiz davası açılması yani temyiz isteminde bulunulmuş olması gerekir. Sanık hakkında aynı kararda birden fazla suçtan hüküm kurulmuşsa sanık hangi suçtan temyiz isteminde bulunmuş ise yalnızca o suçtan kurulan hüküm incelenecektir.
Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
5271 sayılı CMK'nın, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan 291. maddesi uyarınca temyiz davası açılması için yedi günlük bir süre öngörülmüştür. Hükmün yüze karşı açıklanmasından itibaren yedi gün içinde temyiz kanun yoluna başvurulması gerekir. Ancak hüküm temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmış ise yedi günlük süre tebliğ tarihinden itibaren başlar. 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yedi" ibaresi "on beş" şeklinde değiştirilerek temyiz süresi on beş güne çıkarılmıştır.
1412 sayılı CMUK’un “Temyiz istidası ve ihtiva edeceği noktalar” başlığını taşıyan 313. maddesi;
“Temyiz eden taraf hükmün hangi cihetine itiraz ve neden dolayı bozulmasını talep etmekte olduğunu temyiz istidasında veya beyanında veyahut layihasında gösterir.
Temyiz için istinad edilen sebeplerde muhakeme usulüne müteallik hukuki bir kaideye mi yoksa kanuni diğer hükümlere mi, muhalefet etmiş olmasından dolayı itiraz olunduğu gösterilir.
Birinci hâlde kanuna muhalif olan vak’alar izah olunur.”,
5271 sayılı CMK’nın “Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi ise;
“1- Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
2- Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, re’sen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür.
Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir. 5271 sayılı CMK'nın 298. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinin, örneğin; "Hükmü temyiz ediyorum." şeklindeki dilekçede olduğu gibi herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu üzere usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden temyiz isteminin reddi gerekir.
1412 sayılı CMUK’un “Temyiz sebebi” başlığını taşıyan 307. maddesi; “Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir.” düzenlemesini taşımaktadır.
5271 sayılı CMK'nın 288. maddesinde ise temyiz nedenleri;
“1- Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
2- Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.” şeklinde belirtilmiş, maddenin Hükümet Tasarısı'ndaki Gerekçesinde de;
“Madde, 1412 sayılı Kanun'dan ayrılarak 'kanuna aykırılık' yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan 'hukuka aykırılık' sözcüklerine yer vermiştir.
Yargılamanın konusunu oluşturan cezai uyuşmazlık çözüldükten ve maddi gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması hukuka aykırılığı oluşturur.
Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan veya olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddi hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar.
Temyiz başvurusunun, hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Mülga CMUK’da temyiz sebebi “kanuna aykırılık” olarak belirlenirken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka aykırılık” olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun’a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun'un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, “bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması” şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların da kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.
Temyiz nedenleri bakımından iki Kanun arasındaki esas farklılık, 5271 sayılı CMK’nın temyiz başvurusunun içeriği başlıklı 294. maddesinden kaynaklanmaktadır. 1412 sayılı CMUK'un 313. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 294. maddesinin ilk fıkraları temyiz sebeplerinin gösterilmesi hususuna ilişkindir ve arada ciddi bir fark yoktur. Oysa her iki maddenin ikinci fıkraları birbirinden tamamen farklıdır. 5271 sayılı Kanun’un 294. maddesinin ikinci fıkrasında temyiz sebebinin ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabileceği açıkça belirlenmiştir.
Fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği maddi sorunu oluştururken sanık tarafından gerçekleştirilmiş fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturduğu kabul edilen fiile hangi cezanın verilmesi gerektiği, delillerin nasıl değerlendirildiği, nasıl yargılama yapıldığı, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı gibi hususlar ise hukuki sorunu oluşturur. Sübut da denilen maddi mesele, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin sözlülük ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak eylemi öğrenmesidir. Hukuki mesele ise olayın hukuk karşısındaki durumunu tespit etmek anlamına gelir.
Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapmasıdır. Hukuka aykırılığa yol açan norm muhakeme hukuku normu olabileceği gibi (Örneğin, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması, karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması gibi.) maddi hukuk normu da olabilir. (Örneğin, sanığın eylemi suç teşkil etmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, suçun niteliğinin hatalı belirlenmesi, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi gibi.) Maddi hukuk normunun ihlâli hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekmekte ise de muhakeme hukukuna ilişkin ihlâllerde, ihlâlin hükmü etkileyip etkilemediği gözetilmelidir.
Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesi gerekmektedir. Muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde Yargıtay hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
Nitekim, 5271 sayılı CMK'nın 301. maddesinin Hükümet Tasarısı'ndaki Gerekçesinde; "Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddi hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular hakkında inceleme yapar.” açıklamalarına yer verilerek temyiz sebebinin hangi hukuka aykırılık iddiasına dayandırıldığının gösterilmesi; muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına ilişkin temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olguların ileri sürülmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Öğretide de temyiz sebeplerinin muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin olarak ileri sürülmesi bakımından; “Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtayın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği,”; (Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s; 182 vd.) "5271 sayılı CMK'nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği,” (Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s; 1434; 1472) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK'nın 302. maddesi uyarınca hüküm temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan ve hükme etki edecek nitelikte bulunan diğer hukuka aykırılıklar da bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecek; hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların ise hükmün bozulmasında neden dikkate alınmadıkları açıklanmak suretiyle belirtilmesiyle yetinilecektir. Bozmaya neden olan hukuka aykırılık hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa aynı zamanda bu işlemler de bozulacaktır.
Mutlak temyiz nedenleri ise, sanığa hak tanıyan kurallar olmalarının yanı sıra aynı zamanda adil bir yargılamanın yapılabilmesi için öngörülmüş, kamusal menfaatleri gözeten kurallardır. Bu hâllerin varlığı durumunda hükmün bundan mutlak olarak etkilendiği kabul edilmiştir. Kanun bu noktada hukuka aykırılığa ilişkin nedensellik bağını kendisi kurduğundan hâkime takdir yetkisi bırakmamıştır. (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul, 2016, s; 834 vd.)
1412 sayılı CMUK’un “Kanuna muhalefet hâlleri” başlığını taşıyan 308. maddesi;
Aşağıdaki hâllerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.
1 - Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,
2 - Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,
3 - Makul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vakı olupta bu talep kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,
4 - Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,
5 - Cumhuriyet Müddeiumumisi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,
6 - Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlâl edilmesi,
7 - Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,
8 - Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tahdit edilmiş olması,”
5271 sayılı CMK’nın “Hukuka kesin aykırılık hâlleri” başlıklı 289. maddesi ise;
“1- Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması,”
Şeklindedir.
Görüldüğü üzere, mutlak hukuka aykırılık hâlleri, 1412 sayılı CMUK’un 308. maddesinde, 5271 sayılı CMK’da ise 289. maddede sayılmış olup her iki maddede belirtilen hükümler karşılaştırıldığında ilk dikkat çeken husus hükümlerin başlıklarının farklı olmasıdır. Belirtmek gerekir ki, madde başlıklarının farklı olması içerikte bir değişikliğe yol açmamaktadır. 1412 sayılı CMUK’da seçilen terim “kanuna muhalefet hâlleri” iken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka kesin aykırılık hâlleri” ibaresidir. 5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâlleri olarak adlandırdığı nedenleri ifade etmek için öğretide geçmişten bu yana “mutlak temyiz nedenleri” terimi de kullanılmaktadır. Temyiz nedenleri bağlamında iki Kanun arasındaki en önemli fark ise, 5271 sayılı CMK’nın (i) bendine eklenen hükümle “hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanmasının” bir mutlak hukuka aykırılık hâli olarak kabul edilmesidir.
Doktrinde bir kısım yazarlarca, kanun koyucu tarafından hükme etkili oldukları açıkça kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispî temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği, temyiz dilekçesinin gerekçeli olması kuralının hem nispî hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu yani hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği savunulmaktadır. Bu anlayışa göre, 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yer alan kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, bünyesinde en az bir temyiz sebebi bulunan dilekçeler yönünden geçerlidir. Nitekim maddede yazılı olan “Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.” kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçesiz bir dilekçe Yargıtayın ön incelemesinden geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa nispî bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemek mümkün olmayacaktır. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, Yargıtayın bu nedenleri kabul etmemesine karşın 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür. (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s; 635 vd.; Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK'nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66)
Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, 230. madde gereğince gerekçe içermemesi hukuka kesin aykırılık hâlleri içinde düzenlenerek, bu eksiklik Yargıtay tarafından dikkate alınacak bir hukuka aykırılık nedeni olarak kabul edilmiştir.
Bilindiği üzere, Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK'nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçesinde ise 5271 sayılı CMK'nın 230. maddesi uyarınca suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirmesinin yapılması, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirlenmesi ile mantıksal ve hukuksal bütünlük sağlanarak herkesi tatmin edecek ve anlaşılır kararın, bu hâli ile Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeli olması gerekmektedir. Beraat hükmünün gerekçesinde de ayrıca 5271 sayılı CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığı gösterilmelidir. 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun'un 230. maddesi gereğince gerekçe içermemesi muhakeme hukukuna ilişkin bir hukuka aykırılık hâli olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu denetimin gerçek manada yapılabilmesi için Yargıtayın, gerekçede yazılı olan hususlar ile maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olup olmadıkları yönünden inceleme yapması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır. Doktrinde de ifade edildiği üzere, Yargıtayın gerekçeyi denetlemesi, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek olay hakkında hüküm kurması, kanıya ulaşması, vakalarla ilgili saptamalarda bulunması anlamına gelmez. (Centel, Zafer, s; 841)
Açıklamalar ışığında bölge adliye mahkemelerince verilen kararların temyizi üzerine temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
1412 sayılı CMUK’un “Temyiz Mahkemesince tetkik edilecek noktalar” başlıklı 320. maddesi;
“Temyiz Mahkemesi, temyiz istida ve layihasında irat olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz istidasında bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.
313 üncü maddenin ikinci fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını teyit için yeniden müstenidat göstermeğe lüzum yoktur. Bununla beraber böyle müstenidat arz olunmuşsa kabul olunur.”,
5271 sayılı CMK’nın “Temyizde incelenecek hususlar” başlıklı 301. maddesi ise;
"1- Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapar.”
Biçiminde düzenlenmiştir.
Doktrinde, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından; “Yargıtay hukuksal incelemesine önündeki hüküm bakımından ispat konularının sübuta erdiği varsayımından başlar. Temyiz mahkemesi yalnızca hâkimin delilleri değerlendirmesinde hukuksal hata yapıp yapmadığını değerlendirebilir. Delillerin değerlendirilmesi ve ispat açısından vicdani kanıyı olay hâkiminin oluşturması gerekir. Ancak bunun için de yerel mahkeme kararının gerekçesi ve dayanaklarının, sanığın tüm sorgu tutanaklarının, temyiz mahkemesine sunulması gerekir.”, (Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 13. Baskı, Ankara 2017, s; 778 vd.) “Yargıtay, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek eylemin varlığı veya yokluğu, kanıtların inandırıcılığı ya da kesinliği gibi yargılarda bulunamaz, ancak maddi olayların gerekçede yeterince yansıtılıp yansıtılmadığı, yansıtılan maddi olaylara ilişkin kanıtların tartışılıp tartışılmadığı, bu tartışma yapılırken doğa, mantık, deneyim ve hukuk kurallarına uyulup uyulmadığı yönlerinden hükmü inceleyerek olay yargılamasını sınırlı bir şekilde denetleyebilir.” (Sami Selçuk, Temyiz Denetiminin Sınırları, Prof. Dr. Nur Centel'e Armağan, s; 336) "Temyiz kanun yolunda maddi mesele incelenemez. Ancak kanun koyucu sanığa gerçekçi bir hukuki koruma sağlamayı amaçladığı için aradan geçmiş olan zamanın olumsuz etkilemediği oranda maddi mesele incelenebilmelidir. Burada esas mahkemesindeki hâkimin doğrudan doğruyalık ilkesinden kaynaklanan maddi meseleyi takdir etme yetkisi ortadan kaldırılmadan, dosyaya girdiği oranda maddi meseleyi inceleyen, bu istisna dışında sadece hukuki mesele ile ilgilenen bir temyiz incelemesi yapılmalıdır. Yargıtay maddi meseleyi sadece hükmün gerekçelerine dayanarak incelemelidir." (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2014, s; 1234) "Tamamen maddi soruna ilişkin olan aykırılıkların temyiz kanun yolunda denetlenmesi mümkün değildir. Ancak, mahkemenin, elindeki maddi olguları hukuk kurallarına uygun olarak değerlendirip değerlendirmediği ve hükme esas alırken hukuk kurallarına bağlı kalıp kalmadığı Yargıtay tarafından incelenmek zorundadır. Aynı şekilde hukuka aykırılığın, yargılama kurallarının doğru uygulanmaması nedenine dayandığının ileri sürülmesi hâlinde de Yargıtay hem yargılama kuralarına uyulup uyulmadığına hem de bu kuralların uygulanmasına esas teşkil eden ve daha önce mahkemece tespit edilmiş olan maddi vakıaların doğru değerlendirilip değerlendirilmediğini inceleyebilecektir." (Taner, s; 57; Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, İzmir, 2017, s; 856) “Temyiz kanun yolunda temyiz mahkemesi, sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak geçmişte olan bir olayın nasıl meydana geldiğini ortaya çıkaran olay hâkiminin tespitleriyle bağlıdır. Bununla birlikte olay mahkemesinin tespitleri belirsiz, eksik, çelişkili, mantık veya deneyim kurallarıyla çatışıyorsa olay mahkemesinin tespitleriyle bağlılık ortadan kalkar. Yargıtayın, bölge adliye mahkemesi incelemesinden geçmiş bir kararla ilgili yapacağı denetimin, verilen kararın hukuksal yönüyle sınırlı olması hâli, Yargıtayca hiçbir zaman maddi olay denetimi yapılamayacağı anlamına gelmez. İlk derece veya bölge adliye mahkemelerinin kararlarında bilimin yerleşmiş ilkelerine, genel yaşam deneyimlerine, mantık kurallarına aykırılıklar varsa, ulaşılan sonuç ve gerekçe arasında birbiriyle açıkça çelişen tespitler bulunuyorsa, maddi olay açık, kesin ve tam olarak belirlenememiş ise ve bu nedenlerle kararın hukuksal yönden denetimine olanak yoksa Yargıtay maddi olay denetimi yapabilir.” (Erdem, Kavlak, s; 1424; 1460) “Bir olayı tespit ederken ilk derece mahkemesi hâkimi delilleri serbestçe takdir eder. Ancak bu tespitin eksiksiz olması ve hâkimin kanaatinin objektif dayanaklarının hükümden anlaşılması gerekir. Bu nedenle maddi olaya ilişkin denetim, maddi vakıanın sübutuna ilişkin kanaatin yeterli delile dayanarak ve mantık kurallarına uygun bir şekilde oluşturulup oluşturulmadığı açısından yapılmaktadır." (Centel, Zafer, s; 840) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Görüldüğü gibi doktrinde çoğunlukta olan bu anlayışa göre, Türk Ceza Muhakemesine istinaf kanun yolunun getirilmiş olması, temyiz mahkemesinin önceden olduğu gibi somut temyiz denetiminin elverdiği ölçüde maddi soruna girmesine engel oluşturmayacak, temyiz kanun yolunda somut dava üzerinden içtihatlarla birliği sağlayacak olan Yargıtay, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir etme yetkilerini de dikkate alarak bu delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görebileceği ve inceleyebileceği maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıklar üzerinden bozma kararı verebilecektir.
Burada ifade etmek gerekir ki; ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin uyguladığı maddi ceza normlarının hukuka uygun olması, maddi olayın doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit edilerek bu tespite uygun olan maddi hukuk normlarının uygulanmasına bağlıdır. Başka bir ifadeyle, maddi sorun ile maddi hukuk normlarının bu ayrılmaz niteliğinden dolayı uygulanan maddi hukuk normlarının hatalı olduğu iddiasıyla yapılan temyiz başvurularında hükmün hukuki yönden denetiminin maddi sorundan ayrılması mümkün değildir. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması sonucunda maddi sorunun da hatalı şekilde belirlendiği hâllerde dosyaya yansıyan tüm delillerle birlikte maddi sorun irdelenmeksizin hükmün hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesi söz konusu olamayacaktır. Kaldı ki, Kanun'da Yargıtayın temyiz denetimi sırasında maddi sorunu inceleyemeyeceğine ilişkin bir hüküm de mevcut değildir. 5271 sayılı CMK’nın “Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi” başlıklı 303. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunmasının gerektiği durumlarda, Yargıtayın, davanın esasına hükmedebileceği belirtilmiş olup bu düzenlemeye göre ilk derece veya bölge adliye mahkemelerinin tespitlerinin hukuki denetim yapılmasına olanak vermeyecek ölçüde yetersiz olması hâlinde maddi sorunun tespiti ve buna bağlı olarak maddi ceza normunun doğru tatbik edilmesi bakımından Yargıtayın eksik araştırma nedeniyle bozma kararı verebilecek olması, hukuki denetimin, o ana kadar yapılan tespitlerin, normun olaya uygulanması için yeterli dayanak oluşturup oluşturmadığı hususunu da içerdiği sonucunu doğurmaktadır.
Yargıtay, temyiz kanun yoluyla ülkedeki hukuk kurallarının istikrarlı ve aynı biçimde uygulanmasını yani içtihat birliğini sağlar. 5271 sayılı CMK, ilk derece yargılaması ile temyiz yargılaması arasına istinafı yerleştirerek, hem Yargıtayın içtihat mahkemesi konumunu güçlendirmeyi hem de mahkemelerin son kararlarının yalnızca hukuki sorun değil, maddi sorun açısından da sağlıklı bir şekilde denetlenmesinin yolunu açmayı öngörmüştür. Bununla birlikte ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektedir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Anayasanın 138. maddesi de tüm hâkimlerin Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vereceklerini hükme bağlamıştır. Bu nedenle ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinde yapılmakta olan yargılama sonucunda ulaşılma imkânı bulunan bütün deliller ele alınıp değerlendirilmeden karar verilmesi, maddi sorunun doğru olarak tespit edilmemesi, dosyada mevcut delillerle maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olmaması gibi nedenlerle yazılı hukuka, evrensel hukuki değerlere, akla, bilime ve tecrübe kurallarına aykırı olacak şekilde maddi olay değerlendirmesinin hatalı olarak belirlendiği hâllerde adaletin tam olarak gerçekleşmesi amacı da gözetilerek Yargıtayın, hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkları da temyiz yoluyla incelemesi gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bölge adliye mahkemelerince verilen kararların temyizi üzerine temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına ilişkin bu açıklamalardan sonra temyiz incelemesi sonucunda verilen Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yetkisinin kapsamı üzerinde de durulmalıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, 1412 sayılı CMUK'da temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK'da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesi; "Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir." biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi; "Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz." şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde yer alan "lehe itirazda süre aranmayacağına" ilişkin cümle dışında madde metinleri benzerlik arz etmektedir.
05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 99. maddesiyle, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine;
"2- İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
3- Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir." şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup bu yetki sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Yargıtay Cumhuriyet Savcıları, Yargıtay Kanunu'nun 28. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına bu yetkiyi kullanır.
İtiraz, daire kararında gerek maddî ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz yasa yoluna başvurusunu “itirazname” denilen belgeyi düzenleyerek yapar. İtiraz başvurusunda itiraz nedenlerinin açık ve gerekçesiyle birlikte yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
5271 sayılı CMK’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevi bulunmaktadır. Ancak bu kanun yolu ile hangi hukuka aykırılıkların denetleneceği yönünde gerek 1412 sayılı CMUK’un 322. maddesinin dördüncü fıkrasında, gerekse 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde bir açıklık bulunmamaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamı günümüze kadar çeşitli Ceza Genel Kurulu kararlarına konu olmuş, bu bağlamda; "Eleştiriye ilişkin düşüncelerin reddine dair daire kararlarının itiraz olunabilecek nitelikte kararlardan olmadıkları" (16.11.1964 tarih ve 470-464 sayı), "Kabule göre yapılan bozmalara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yoluna başvuramayacağı" (17.03.1998 tarih ve 18-91 sayı) "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının olağanüstü bir kanun yolu olması nedeniyle sonuca etkili olmayacak türden hukuka aykırılıkların bu kanun yoluna konu olamayacağı” (30.11.2010 tarih ve 233-241 sayı) “Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen sanığın tutukluluk hâlinin devamına ilişkin kararlara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurma yetkisinin bulunmadığı" (29.03.2011 tarih ve 49-28 sayı), "Görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir durumda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir sonuç doğmasına neden olacak şekilde itiraz kanun yoluna başvurma imkanının bulunmadığı" (27.12.2011 tarih ve 158-296 sayı), " Hâkimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıkların, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına bozma istemine konu edilemeyeceği" (09.02.2008 tarih ve 19-31 sayı) kabul edilmek suretiyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin belirli yönlerden sınırlandırılması gerektiğine karar verilmiştir.
Temyiz kanun yolunda hükümlerin hukuki yönden, yani fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, nasıl yargılama yapıldığı, delillerin nasıl değerlendirildiği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı ve diğer hukuka aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden incelenmesi gerektiği, buna göre, Yargıtay Ceza Dairelerinin, hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkları da temyiz yoluyla inceleyebileceği, kanun yollarının ortak amacının temyiz edilen kararların hukuka ve maddi gerçeğe uygunluğunun denetlenmesi olduğu gözetilerek, Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz incelemesi sonucunda verdikleri kararların da, temyiz incelemesinin kapsamı gözetilerek gerek maddi gerekse muhakeme hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulabileceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır.
Öte yandan, temyiz davasının yalnızca sanık veya varsa müdafisi ya da sanığın yararına olarak Cumhuriyet savcısı tarafından açılması veya hükmün kendiliğinden temyize tâbi olması durumunda, Yargıtayca suçun vasfında hataya düşüldüğü saptandığında aleyhe temyiz bulunmasa bile cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı kalmak şartıyla hükmün bozulmasına karar verilecektir. Aksinin kabulü hukuk kuralları ile kanuni düzenlemelerin ülke genelinde farklı uygulanmasına yol açacaktır ki, bu durum; eşitlik, adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık oluşturacaktır. Zira, aynı fiil nedeniyle farklı mahkemelerde yargılanan sanıklardan, suçun hukuki niteliği doğru belirlenen sanığın, daha uzun veya daha kısa zamanaşımı sürelerine tabi olması, süreli ya da süresiz olarak bir kamu görevini üstlenmekten yoksun bırakılması gibi hak yoksunluklarının yanında, genel veya özellikle de özel af karşısında değişik sonuçlarla karşılaşma ihtimali bulunmasına rağmen, suç vasfı yanılgılı olarak belirlenen sanığın, açıklanan sonuçlarla karşılaşmaması söz konusu olabilir ki, bu durum eşitlik ilkesi ile hak ve adalet duygusuna da uygun değildir. O hâlde, lehe temyiz davası üzerine suç vasfının saptanmasında hataya düşüldüğünün belirlenmesi hâlinde, cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı tutularak hükmün bozulmasına karar verilmesi gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.
Bu açıklamalar ışığında sanık müdafisinin temyiz dilekçesi dikkate alınarak, dilekçede ileri sürülen mevcut temyiz nedenleri karşısında suç vasfının değerlendirilmesinin mümkün olup olmadığı, bu bağlamda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca suç vasfına yönelik olarak itiraz yasa yoluna başvurulup başvurulamayacağı ve temyiz edilen hükmün 5271 sayılı CMK'nın 230. maddesi uyarınca gerekçe içerip içermediği, gösterilen gerekçenin dosya kapsamı ile uyumlu olup olmadığı yönlerinden temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağına ilişkin uyuşmazlık konularının birlikte değerlendirilmesinde;
Sanık hakkında hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerinin, sanık, sanık müdafisi ve eylemin bir bütün hâlinde geceleyin silahla yağmaya teşebbüs suçunu oluşturduğu düşüncesiyle Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Dairesince düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, bu hükümlerin de sanık müdafisi tarafından temyiz edildiği, sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde; “Dosya kapsamına göre hırsızlık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, kabule göre de, Yerel Mahkemece alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulduğu, suçun icrası sırasında gönüllü vazgeçen sanığa TCK’nın 36. maddesi gereğince ceza verilemeyeceği, sanık hakkında TCK’nın 62. maddesinin uygulanması gerektiği ve ikinci kez mükerrirlik hükümlerinin uygulanmasının ise hukuka aykırılık teşkil ettiği” şeklindeki temyiz nedenleri ve re’sen tespit edilecek diğer hukuka aykırılıklardan dolayı Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi kararının bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunduğu, dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince sanık hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nın 298. maddesi uyarınca reddine; sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin ise esastan reddi ile hükmün onanmasına karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ise, sanığın, hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit eylemlerinin bir bütün olarak 5237 sayılı TCK'nın 149/1-a,d,h maddesinde düzenlenen nitelikli yağma suçunu oluşturduğu düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Dairenin, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarına yönelik temyiz isteminin reddine ilişkin kararı ile hırsızlık suçuna yönelik temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına ilişkin kararının kaldırılması ve bu suçlardan verilen mahkûmiyet hükümlerinin bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunduğu anlaşılmakla,
Sanık müdafisinin temyiz dilekçesi kapsamına göre, temyiz nedenlerinin maddi hukuka aykırılık iddiasına dayandığının anlaşılması karşısında, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin uyguladığı maddi ceza normlarının hukuka uygun olmasının, maddi olayın doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit edilerek bu tespite uygun olan maddi hukuk normlarının uygulanmasına bağlı olduğu, buna göre hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkların da temyiz kanun yolunda incelenebileceği hususları ile 5271 sayılı CMK'nın 288. maddesinin Hükümet Tasarısı'ndaki Gerekçesinde belirtildiği üzere, delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde hukuka aykırılık hâlinin oluşacağı dikkate alınarak, Özel Dairece, fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartışılıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar ile temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasında bulunulmadığından usul hükümlerine uygunluk bakımından da 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz incelemesi yapılması gerektiği; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Özel Dairenin bu kapsamda yapacağı temyiz incelemesi sonucunda verdiği kararın, gerek maddi hukuka gerekse de hukuka kesin aykırılık hâlleri ile sınırlı olacak şekilde muhakeme hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulabileceği; temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık temyiz sebebi olarak gösterilmediğinden ve bu hususta Özel Dairece temyiz incelemesi yapılmadığından, hükmün, 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâlleri dışında kalan muhakeme kurallarına aykırı olduğunun itiraz yasa yolunda ileri sürülemeyeceği, somut olayda, sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğuna ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının maddi hukuka aykırılık gerekçesine dayandığı ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen mevcut temyiz nedenlerine göre de suç vasfının değerlendirilmesinin mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanık müdafisinin temyiz dilekçesi dikkate alınarak, dilekçede ileri sürülen mevcut temyiz nedenleri karşısında suç vasfının değerlendirilmesinin mümkün olup olmadığı, bu bağlamda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca suç vasfına yönelik olarak itiraz yasa yoluna başvurulup başvurulamayacağına yönelik uyuşmazlık bakımından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne; temyiz edilen hükmün 5271 sayılı CMK'nın 230. maddesi uyarınca gerekçe içerip içermediği, gösterilen gerekçenin dosya kapsamı ile uyumlu olup olmadığı yönlerinden temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağına ilişkin uyuşmazlık bakımından ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.
Temyiz dilekçesi de dikkate alınarak, dilekçede ileri sürülen mevcut temyiz nedenlerine göre suç vasfının değerlendirilmesinin mümkün olduğuna dair ulaşılan sonuç karşısında, sanığın eyleminin yağma suçunu mu yoksa hırsızlık suçunu mu oluşturduğu, suçun vasfının belirlenmesine ilişkin Yerel Mahkemece gösterilen gerekçenin dosya kapsamı ile uyumlu olup olmadığına yönelik uyuşmazlık konularının değerlendirilmesinde;
İncelenen dosya kapsamından;
Olay, muhafaza altına alma ve görgü tespit tutanağında; 19.08.2016 tarihinde saat 04.30 sıralarında Polis Merkezini arayan ... isimli şahsın Erdoğdu Mahallesi Soğuksu Caddesi üzerinde bulunan ... Büfe isimli iş yerinin önünde bir el silah sesi duyduğunu, silah sesinden sonra iş yerinin sahibi olan ...’nın ortadan kaybolduğunu ihbar etmesi üzerine bahse konu iş yerine gidildiği, iş yeri önünde bulunan ihbarcı ... ile görüşüldüğünde, şahsın, saat 04.30 sıralarında iş yeri sahibi olan ... ile birlikte iş yeri önüne geldiklerini, kendisinin arabada beklediğini, ...’ın araçtan inip iş yerine gireceği sırada bir el silah sesi duyduğunu, sesten sonra ...’ı göremediğini, daha sonra olay yerinden ayrılarak... isimli bir arkadaşının yanına gidip olanları anlattığını, arkadaşı ile birlikte iş yerine yeniden geldiğini, yaptığı incelemede, iş yeri kapısının açık olduğunu, kapı kilit dilinin zorlama sonucunda zarar gördüğünü, iş yeri içerisinde dört poşet gördüğünü, poşetlerin içinde sigaralar bulunduğunu, yaklaşık bir metre uzunluğundaki bir baltanın duvara yaslanmış hâlde olduğunu beyan ettiği; görüşme sırasında iş yeri sahibi ...’nın da yanlarına gelerek, iş yerine geldiğinde kapının açık olduğunu ve ... isimli şahsın iş yerinin girişe göre sağ tarafında bulunan koltukta oturduğunu gördüğünü, bunun üzerine ...'un, masanın çekmecesinde bulunan ve babasından kalan ruhsatsız tabanca ile kendisine iki el ateş ettiğini, kendisinin de dışarı çıkarak Soğuksu Caddesi Şükraniye Cami tarafına doğru kaçtığını, ...’un ise ters istikamete doğru kaçtığını gördüğünü, iş yerinde dört adet siyah poşet içerisinde değişik markalarda sigaraların olduğunu, olay sonrasında iş yerindeki çekmecede bulunan ruhsatsız tabancasının kaybolduğunu, iş yeri güvenlik kameralarının bağlı olduğu monitörün fişinin çekildiğini, içeride bulunan baltanın kendisine ait olmadığını beyan ettiği bilgilerine yer verildiği,
Olay yeri inceleme raporunda; bahse konu iş yeri kapısının açık, kapı kilit dilinin dışarıda olduğu, kapının zorlanarak açıldığı, sigaraların dört ayrı poşete koyulmuş olduğu, bir siyah poşet içinde de madeni paraların bulunduğu, olay yerinde delil olabilecek başkaca bir bulguya rastlanılmadığı bildirilerek, iş yerine ait fotoğrafların tutanağa eklendiği,
Olay yerini gösterir fotoğrafların incelenmesinde; muhtelif sayıdaki sigaraların dört adet poşete koyularak poşetlerin ağızlarının bağlandığı, bir adet poşet içerisine de madeni paraların koyulmuş olduğu, paraların bulunduğu poşet içerisinde mermi çekirdekleri olduğunun görüldüğü,
CD inceleme tutanağında; katılanın iş yerinde bulunan kamera görüntüleri incelendiğinde, görüntülerin normal saatten 58 dakika geri olduğu, sanığın 19.08.2016 tarihinde saat 03.15’te iş yerinin önünde görüldüğü, saat 03.33’te iş yerinin önünden ayrıldığı, saat 03.39’da iş yerine elinde balta ile geldiği, saat 03.41 itibarıyla iş yerine elindeki balta ile girdiği, baltayı duvara yasladığı, sanığın üzerinde bulunan tişört ile yüzünü gizleyerek iş yeri içinde bulunan bilgisayarın fişini çektiği ve kamera görüntülerinin bu aşamada sona erdiğinin bildirildiği,
CD izleme tutanağına göre; katılanın iş yeri çevresini gösteren mobese kamerasına ait görüntüler incelendiğinde, görüntülerin üç ayrı bölümden oluştuğu, birinci bölümde; kameranın kendi ekseninde döndüğü sırada görüntünün 36.20. dakikasında sol elinde balta ile sanığın yaya olarak Manolya Caddesinden yukarı doğru yürüdüğü, görüntünün 36.34. dakikasında kamera döndüğünden sanığın kameranın görüş açısından çıktığı, görüntünün devamında ise sanığa ait herhangi bir görüntü kaydına rastlanmadığı, ikinci bölümde; mobese kamerasının sabit olduğu Part 1 ibareli görüntünün 03.59.59 ile 04.57.36 saatlerini kapsadığı, kameranın Soğuksu Caddesi Çatak istikameti ile Soğuksu Caddesi Kuruçeşme mevkiini gösterdiği, görüntüde, 35.54. dakikada kameranın görüş açısına göre sağ taraftan sol elinde bulunan balta ile sanığın görüntüye girdiği, Manolya Caddesi istikametine doğru yaya olarak devam edip kameranın görüş açısından 36.10. dakikada çıktığı, devamında sanığa ait bir görüntü kaydının bulunmadığı, Part 2 ibareli üçüncü bölümdeki görüntülerin ikinci bölümdeki görüntüler ile aynı olduğu,
Yakalama tutanağında; başka bir mağdura yönelik bıçakla yaralama eylemi ile katılana yönelik eylemleri nedeniyle aranmakta olan sanığın, 19.08.2016 tarihinde saat 21.50 sıralarında bir park içerisinde kalabalık bir grup tarafından tutulduğu yönünde ihbar gelmesi üzerine olay yerine intikal eden ekipler tarafından güçlükle zapt edilerek yakalandığının bildirildiği,
Uzmanlık raporunda; incelemeye konu bir adet kovan ve kurşun parçasının 6136 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilen ateşli silah fişeklerinin unsurlarından olduğu, bununla birlikte 6136 sayılı Kanun’a göre yasak niteliğini haiz olmadıklarının belirtildiği,
UYAP sisteminden alınan güneş doğuş batış saatleri çizelgesine göre; suç tarihinde Trabzon ilinde güneşin saat 04.31’de doğup saat 18.18'de battığı, yaz saati uygulaması da dikkate alındığında 20.18 ile 04.31 saatleri arasında kalan zaman dilimin gece olarak kabulü gerektiği,
Sanığın adli sabıka kaydının incelenmesinde; Trabzon 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 24.02.2014 tarihli ve 365-63 sayılı kararı ile sanığın 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b, 143, 35, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği, kararın 11.02.2016 tarihinde kesinleştiği, incelemeye konu suç tarihinin 19.08.2016 olduğu, bahsi geçen ilamın 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesi uyarınca tekerrüre esas olup sanık hakkında ikinci kez mükerrirlik şartlarının oluştuğu,
Anlaşılmıştır.
Katılan ... soruşturmada; ... Büfe isimli iş yerinin sahibi olduğunu, 18.08.2016 tarihinde saat 23.30 sıralarında iş yerini kapattığını, arkadaşı olan tanık ... ile saat 01.30’a kadar iş yerinde oturmaya devam ettiklerini, daha sonra kapıyı kilitleyerek sahile indiklerini, aynı gece saat 04.30 ile 05.00 sıralarında yeniden iş yeri önüne geldiklerini, tanık...’ın araçta kaldığını, kendisinin araçtan inip büfeye yöneldiğini, büfenin kapısının yaklaşık 5 cm kadar aralık olduğunu, içerisinin karanlık olmakla birlikte dolaplardan yansıyan ışık bulunduğunu, içeriye girdiğinde komşusunun damadı olması nedeniyle kendisini daha önceden tanıdığı sanık ...’u gördüğünü, sanıkla herhangi bir şey konuşmadıklarını, sanığın kendisini görür görmez elindeki silahı kendisine doğrulttuğunu, bunun üzerine koşarak iş yerinden kaçtığını, kaçarken sanığın bir el ateş ettiğini, ardından bir el daha ateş ettiğini, sanığın kendisine yönelik mi yoksa başka bir yere hedef alarak mı ateş ettiğini görmediğini, Kuruçeşme durağının arkasındaki ağaçlık alana doğru koşarak burada bir müddet saklandığını, daha sonra farklı bir yönden iş yerine geldiğinde polis memurlarını iş yeri önünde gördüğünü, içeriyi kontrol ettiğinde çekmecede bulunan madeni paralar ile çok sayıda sigaranın poşete konulmuş olduğunu, ancak poşetlerin götürülemediğini, duvara yaslanmış şekilde bir baltanın bulunduğunu, baltanın kendisine ait olmadığını, sanığın güvenlik kamerasının fişini çekmiş olduğunu, ancak sanığın içeriye giriş ve fişi çekiş görüntülerinin bulunduğunu, raflarında eksilen bir şey olmadığını, sadece 20-25 TL değerinde birkaç adet birasının alınmış olduğunu, polisler ile yaptığı görüşmede sanığın elindeki silahın kendisine ait olup olmadığı yönünde ne söylediğini hatırlayamadığını, olay anında alkollü olduğunu, silahın kendisine ait olmadığını, sabahleyin iş yerinin önünü temizlediği sırada bulduğu bir adet boş kovan ve deforme olmuş mermi çekirdeğini kolluk görevlilerine teslim ettiğini,
Kovuşturmada önceki beyanlarından farklı olarak; iş yerini kapatmadan önce raflarını düzenlediği için olay sonrasında bira dolabında karışıklık olduğunu fark ettiğini, eksilen biraların da bu dolapta bulunduğunu, iş yerinde sonradan yaptığı kontrolde birkaç paket sigara ile birkaç kutu biranın yerinde olmadığını gördüğünü, bunların sanık tarafından götürülüp götürülmediğini bilemeyeceğini, çünkü sanığı elinde silahla görünce kaçmaya başladığını, sanığın ateş ettiği silahın kendisine ait olmadığını, olay tarihinde alkollü olması nedeniyle ve öyle gerektiği için polise silahın kendisine ait olduğu şeklinde beyanda bulunduğunu, iş yeri kapısının alüminyumdan olması nedeniyle kolayca esnetilebildiğini, kapıda bir zararının oluşmadığını,
Tanık ... aşamalarda; katılanın arkadaşı olduğunu, olay gecesi saat 01.30’a kadar katılana ait büfede oturduklarını, daha sonra büfeden alkol alarak sahile gittiklerini, aynı gece saat 04.00 sıralarında katılanın iş yerine alkol almaya geldiklerini, kendisinin cadde üzerine park ettiği aracın içinde kaldığını, katılanın araçtan inerek iş yerine girdiği, bu sırada uzun boylu, siyah giyimli bir şahsın büfeden çıkarak BİM market istikametine doğru kaçmaya başladığını, kaçarken büfenin önüne doğru bir el ateş ettiğini gördüğünü, ancak silahın marka ve modelini göremediğini, ateş eden şahsın olay yerinden kaçarak uzaklaştığını, havanın karanlık olması nedeniyle kaçan kişinin yüzünü görmediğini, elinde de herhangi bir şey bulunmadığını, katılanı da olay yerinde göremeyince... isimli arkadaşının yanına giderek olayı ona anlattığını, daha sonra polisi arayarak haber verdiğini, arkadaşı ile birlikte iş yerine gittiklerinde, kapının açık ve içerisinin dağınık olduğunu, yerde duvara yaslanmış vaziyette bir balta ile siyah poşetlerin bulunduğunu gördüklerini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık savcılıkta; katılanı mahalleden tanıdığını, iddia edildiği gibi olay gecesinde elindeki balta ile katılana ait büfeye gitmediğini, katılana tabanca ile ateş etmediğini, iş yerine ait güvenlik kamerası ile mobese görüntülerindeki şahsın kendisi olmadığını, olay saatinde Akyazı’da bulanan Fatih Köyü’nde ... ile birlikte olduğunu, bu kişiyi tanık olarak dinletebileceğini, üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini,
Sorgu hâkimliğinde; Olay tarihinde kayınpederini yaraladığını, eşinin akrabalarından korktuğu için Yıldızlı TOKİ konutlarında oturan ... isimli kardeşinin yanına gittiğini, daha sonra Beşirli Mahallesi’nde bulunan annesinin yanına geçtiğini, annesinin teslim olması gerektiğini söylemesi üzerine teslim olmaya karar verdiğini, bu sırada bacanağının kendisini arayarak barışmak istediğini söylediğini, parkta buluştukları sırada kalabalık bir grubun kendisini darp ettiğini, olay yerine gelen polislerin kendisini yakalayarak karakola götürdüğünü, hırsızlık iddiasından karakolda haberinin olduğunu, Cumhuriyet savcılığındaki ifadesinde bahsi geçen ...'ın isminin, hakkındaki başka dosyalar kapsamında tanık olarak göstermesi nedeniyle sevhen yazılmış olabileceğini,
Kovuşturmada; önceki beyanlarını tekrar ettiğini, atılı suçlamaları işlemediğini, katılanı tanıdığını, aralarında herhangi bir husumet bulunmadığını,
Savunmuştur.
Uyuşmazlığın konusunu oluşturan suçlardan olan yağma suçu 5237 sayılı TCK'nın 148. maddesinde; "Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da mal varlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde; "Hırsızlık suçundan farklı olarak yağma suçunun oluşabilmesi için mağdurun rızasının cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koyamamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder. Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin, evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir." açıklamalarına yer verilmiştir.
Aynı Kanun'un 149. maddesinde de yağma suçunun; "silâhla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, birden fazla kişi tarafından birlikte, yol kesmek suretiyle ya da konut veya iş yerinde, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, gece vakti, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla" işlenmesi nitelikli hâl olarak kabul edilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerekir. Cebir ya da tehdit, bir kişiyi malını teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak amacıyla yapılmalıdır. Cebir ya da tehdidin belirtilen amaçla ve bu şekilde gerçekleştirilmesi, yağmayı mal varlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayırmaktadır.
Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla gerçekleştirmiş olması gerekir. Cebir veya tehdit ile malın alınması veya verilmesi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Yağma suçunun oluşabilmesi için, baştan beri yağma amacıyla hareket eden failin, eylemin başında veya ortasında cebir veya tehdit kullanmasının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan cebir veya tehdidi kullanmasıdır.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
Yağma suçu, bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle işleneceğinden, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe, hem de kişi hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleşmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibarıyla "mal aleyhine" işlenen bir suçtur.
Öte yandan, neticesi harekete bitişik bir suç olan yağma, teşebbüse elverişli bir suçtur. Failin cebir veya tehditle suçun icra hareketlerine başladıktan sonra elinde olmayan nedenlerle malı alamadığı hâllerde, yağma suçu teşebbüs aşamasında kalmış sayılır. Yağma suçunda almanın gerçekleşmesi hırsızlık suçunun aksine failin malı egemenlik alanına sokmasına bağlı değildir. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere, yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koymamalıdır. Cebir veya tehdidin etkisiyle mal teslim edildiğinde veya alındığında suç tamamlanmış sayılacaktır. Bu nedenle mağdurun malı alıp giderken yakalanması hâlinde suça teşebbüs değil, tamamlanmış suç söz konusu olacaktır. Yağma suçunun tamamlanması için malın zilyedinden alınması yeterlidir. (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt: 1, 4. Baskı, Beta Yayınevi, Ankara 2017, s. 405-406)
Uyuşmazlığa konu diğer bir suç olan hırsızlık suçu ise, 5237 sayılı TCK’nın 141/1. maddesinde; “Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” şeklinde ifade edilmiş, aynı Kanun'un 142. maddesinde ise suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri sayılmıştır. Hırsızlık suçunun basit hâlinin oluşması için, başkasına ait taşınabilir eşyanın suçun nitelikli hâllerinde belirtilen şekiller dışında çalınması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 141/1. maddesinde sözü edilen zilyetlik kavramı, 4721 sayılı Medeni Kanun'un 973. maddesinde; “Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir.” şeklinde açıklanmış, asli ve fer'i zilyetlik ise aynı Kanun'un 974. maddesinde; “Zilyet, bir sınırlı aynî hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer'î zilyettir.” biçiminde tanımlanmıştır.
Hırsızlık suçu ile korunan hukuki yarar mülkiyet hakkı ile birlikte zilyetliktir. Kanunda "zilyet" kelimesi ile "başkasına ait" olma kelimesi aynı anda kullanılmıştır. Bu şekilde kanun koyucu, iki farklı hukuki duruma aynı anda yer vererek hırsızlık suçunda zilyetlik ile mülkiyeti ayırmış, her ikisini de koruma altına almıştır. Zilyetliğin hukuka uygun ya da aykırı şekilde tesis edilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak malı çalarak zilyetliği ele geçiren kişinin elinden malın çalınması hâlinde de hırsızlık suçu oluşabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, 19.08.2016 tarihinde gündüz sayılan saat 04.30 sıralarında katılana ait büfe olarak faaliyet gösteren iş yerine hırsızlık amacıyla geldiği, elinde bulunan balta ile alüminyum doğramadan imal edilmiş iş yeri kapısını esnetmek suretiyle içeriye girdiği, elindeki baltayı duvara yaslayarak iş yerine ait güvenlik kamerasının görüntü almasını engellemek amacıyla kameraya yöneldiği, yüzünü tişörtü ile kapatıp kameranın fişini çektiği, bu aşamadan sonra bir görüntü kaydının bulunmadığı, devamında, sanığın muhtelif sayı ve markadaki sigaraları dört ayrı poşete doldurarak, ağızlarını kapattığı poşetleri masanın yanındaki yere bıraktığı, masa çekmecelerini açıp karıştırdığı, çekmecede bulunan madeni paralar ile mermi çekirdeklerini de bir adet poşete koyduğu, bu sırada katılanın, yanında bulunan arkadaşı tanık ... ile alkol alıp geri dönmek üzere iş yeri önüne geldikleri, tanığın araçta kaldığı, katılanın da iş yerine yönelerek aralık olan kapıdan içeriye girdiği, birkaç adım yürüdüğü ve dolapların ışığı ile aydınlatılan iş yerinde öncesinden tanıdığı sanığı gördüğü, sanığın, katılanı görür görmez herhangi bir şey söylemeden elindeki silahı katılana doğrulttuğu, bunun üzerine katılanın iş yerinden çıkıp kaçmaya başladığı, ardından sanığın da iş yerinin dışına çıkıp katılanın arkasından iki el ateş ederek, götürmek üzere hazırladığı içinde sigaralar ve madeni paraların bulunduğu poşetleri içeride bırakıp, iş yerinden birkaç kutu bira ve birkaç paket sigara alarak kaçıp gittiği olayda;
Katılanın, ihbar üzerine olay yerine gelen polis ekibi ile yaptığı şifai görüşme sırasında, sanığın, masanın çekmecesinde bulunan ve babasından kalan ruhsatsız tabancayı kendisine doğrultması üzerine kaçtığı, olay sonrasında iş yerinde yaptığı aramada tabancasını göremediğini söylemesi, sonraki aşamalarda bu beyanından dönerek olay anında alkollü olması ve öyle ifade vermesi gerektiği nedenleriyle ilk aşamada sanığın elinde bulunan tabancanın kendisine ait olduğunu söylediği, ancak suç sonrası ele geçirilemeyen bu tabancanın kendisine ait olmadığı yönünde beyanda bulunması, bununla birlikte sanığa iftira etmesi için herhangi bir neden bulunmayan katılanın tüm aşamalarda birkaç kutu bira ile birkaç paket sigaranın yerinde olmadığını beyan etmesi hususları dikkate alınarak,
Her ne kadar Yerel Mahkemece,“...Katılan ifadelerinde büfesinden 20-25 TL'lik biralarının eksilmiş olabileceğini söylemekle birlikte, olay yerini görüntüleyen kamera kayıtlarından sanığın büfeden çıkarken elinde herhangi bir şey bulunmadığının anlaşıldığı, bu nedenlerle söz konusu biraları sanığın aldığına dair yeterli delil bulunmadığı...” şeklindeki gerekçe ile eylemin hırsızlık suçuna teşebbüsü oluşturduğu sonucuna ulaşılmış ise de, delil değerlendirmesinin dosya içeriğine uygun olmadığı, zira, iş yerine ait kamera görüntülerinin incelenmesinde, sanığın iş yerine girdikten sonra doğruca kameraya yönelip fişi çektiği, bu aşamadan sonra kamera görüntülerinin sona ermesi nedeniyle sanığın olay yerinden ayrılış anına ilişkin bir görüntü kaydının bulunmadığı, Mobese görüntüsü izleme tutanağında ise, görüntülerin eylem öncesine ilişkin olduğunun bildirildiği, buna göre sanığın iş yerinden ayrıldıktan sonra elinde herhangi bir şey bulunup bulunmadığına dair görüntü kaydının mevcut olmadığı, tanık ...'ın, aracın içinde bulunduğu sırada silah sesi duyması üzerine baktığında, karanlıktan dolayı yüzünü göremediği bir şahsın katılana ait iş yerinden koşarak kaçıp gittiği, şahsın elinde herhangi bir şey görmediği yönündeki beyanına karşın, katılanın aşamalarda 20-25 TL değerindeki sigara ve biralarının olmadığını söylediğinin anlaşılması karşısında, suça konu eşyanın üste taşınabilecek nitelikte olduğu hususu gözetildiğinde Yerel Mahkemenin değerlendirilmesinin ve gerekçesinin doğru olmadığı anlaşılmakla,
Sanığın hırsızlık amacıyla katılanın iş yerine gittiği, tekel bayi olarak faaliyet gösteren iş yerinde bulunan muhtelif sayı ve markadaki sigaralar ile çekmecedeki madeni paraları beş ayrı poşete koyarak götürmek üzere ayırdığı sırada katılanın iş yerine geldiği, katılanı gören sanığın, işlemeyi kastettiği suçu tamamlayabilmek, katılanın müdahalesine ve dolayısıyla malın alınmasına karşı koymasını engellemek amacıyla elindeki silahı katılana doğrulttuğu, katılanın da kendisine doğrultulan silahın etkisiyle sahibi olduğu iş yeri içinde bulunan eşyayı almadan iş yerinden kaçtığı, sanığın, arkasından iki el ateş ettiği katılanın iş yerine geri dönmesini de bir süreliğine engelledikten ve zilyetliğini elde ettikten sonra götürmek üzere hazırladığı ve içinde sigaralar ile madeni paraların bulunduğu poşetleri içeride bırakıp aldığı birkaç kutu bira ve birkaç paket sigara ile iş yerinden kaçması şeklinde gerçekleşen eyleminin bir bütün hâlinde tamamlanmış yağma suçunu oluşturduğu, suçun niteliğinin belirlenmesine ilişkin Yerel Mahkemece gösterilen gerekçenin dosya kapsamı ile uyumlu olmadığı, bir an için sanığın götürmek üzere yerlerinden aldığı eşya üzerinde zilyetlik elde etmediği ve iş yerinden herhangi bir mal almadan kaçıp gittiğinin kabul edilmesi durumunda dahi tehdit kullanmak suretiyle yağma suçunun icra hareketlerini gerçekleştiren sanığın elinde olmayan nedenlerle malı almadan iş yerinden ayrılması eyleminin yağma suçuna teşebbüsü oluşturacağının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, suçun vasfına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne; suçun vasfının belirlenmesine ilişkin Yerel Mahkemece gösterilen gerekçenin dosya kapsamı ile uyumlu olup olmadığına dair uyuşmazlık bakımından ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, hırsızlık, silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarının bir bütün hâlinde yağma suçunu oluşturduğu düşüncesiyle itiraz yasa yoluna başvurması karşısında, eylemin yağma suçunu oluşturduğuna dair bir önceki uyuşmazlık konusunda ulaşılan sonuç dikkate alınarak, Özel Dairece, hükmolunan cezaların miktarları ve türü itibarıyla temyiz isteminin reddine karar verilen silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağı hususunun değerlendirilmesine geçildiğinde;
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, istinaf davasının konusu, bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararları düzenleyen 5271 sayılı CMK'nın 280 ile bu kararlara karşı temyiz kanun yolunu düzenleyen aynı Kanun'un 286. ve devamı maddelerinin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK'nın, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin inceleme tarihinde yürürlükte olan "Bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma" başlıklı 280. maddesi;
"(1) Bölge adliye mahkemesi, dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra;
a) İlk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu saptadığında istinaf başvurusunun esastan reddine, 303 üncü maddenin birinci fıkrasının (c), (e), (f), (g) ve (h) bentlerinde yer alan ihlallerin varlığı hâlinde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
b) İlk derece mahkemesinin kararında 289 uncu maddede belirtilen bir hukuka aykırılık nedeninin bulunması hâlinde hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
c) Diğer hâllerde, gerekli tedbirleri aldıktan sonra davanın yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına,
Karar verir.
(2) (Ek: 18/6/2014-6545/77 md.) Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddeder veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurar." şeklinde iken, 7035 sayılı Kanun'un 15. maddesiyle, birinci fıkranın (a) bendinde yer alan “(c)” ibaresi “(a), (c), (d)” şeklinde değiştirilmiş, fıkraya (a) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentler eklenmiş, mevcut (b) ve (c) bentleri, (d) ve (e) bentleri olarak teselsül ettirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“b) Cumhuriyet savcısının istinaf yoluna başvurma nedenine uygun olarak mahkumiyete konu suç için kanunda yazılı cezanın en alt derecesinin uygulanmasını uygun görmesi hâlinde, hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
c) Olayın daha fazla araştırılmasına ihtiyaç duyulmadan davanın reddine karar verilmesi veya güvenlik tedbirlerine ilişkin hatalı kararın düzeltilmesi gereken hâllerde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,"
"(3) Birinci ve ikinci fıkra uyarınca verilen kararların sanık lehine olması hâlinde, bu hususların istinaf isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da istinaf isteminde bulunmuşçasına verilen kararlardan yararlanırlar.”
08.03.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7079 sayılı Kanun'un 92. maddesiyle maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “maddede” ibaresi “maddenin birinci fıkrasının (g) ve (h) bentleri hariç diğer bentlerinde” şeklinde değiştirilerek madde son hâlini almıştır.
Görüldüğü üzere; 5271 sayılı CMK'nın 280. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararlar "istinaf başvurusunun esastan reddine", "düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine", "hükmün bozulmasına" ve "davanın yeniden görülmesine" olarak sayılmış, davanın yeniden görülmesi kararını veren bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin duruşma sonunda ya istinaf başvurusunu esastan reddedeceği ya da ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kuracağı belirtilmiştir. Bu kararlardan hangilerinin temyiz edilemeyecekleri, hangilerinin ise temyiz kanun yoluna tabi oldukları aynı Kanun'un 286. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ayrı ayrı sayılmıştır.
5271 sayılı CMK'nın "Temyiz" başlıklı 286. maddesi;
“(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
(2) Ancak;
a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
c) Sulh ceza mahkemesinin görevine giren suçlarla ilgili olarak ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
d) Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin suç niteliğini değiştirmeyen bölge adliye mahkemesi kararları,
e) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararlarını değiştirmeyen bölge adliye mahkemesi kararları,
f) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen beraat kararları ile istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
g) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine veya istinaf başvurusunun reddine dair kararlar,
h) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları,
Temyiz edilemez.” şeklinde düzenlenmiş iken;
28.06.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 78. maddesiyle ikinci fıkranın (d) bendinde yer alan "suç niteliğini değiştirmeyen" ibaresi "her türlü" şeklinde değiştirilmiş; (f) bendinde yer alan "bölge adliye mahkemesince verilen beraat kararları ile" ibaresi metinden çıkarılmış, aynı fıkranın (c), (e) ve (g) bentleri ise;
“c) İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,”
“e) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,”
“g) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar” şeklinde değiştirilmiştir.
Bu değişiklikler sonrasında, CMK'nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendi “Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları”, aynı fıkranın (f) bendi ise “On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları” hâlini almıştır.
7035 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle, CMK'nın 286. maddesinin ikinci fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere “c) Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,” bendi eklenmiş, diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiş, Anayasa Mahkemesinin, 15.02.2019 tarihli ve 30687 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 27.12.2018 tarihli ve 71-118 sayılı kararı ile 5271 sayılı CMK'nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinin tümüyle iptal edilmesi üzerine bu iptal kararı dikkate alınarak 28.02.2019 tarihli ve 30700 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7165 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 7. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinin yeniden düzenlenmesi sonucunda CMK'nın 286. maddesi;
“(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
(2) Ancak;
a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
c) (Ek: 20/7/2017 - 7035/20 md) Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
d) (Anayasa Mahkemesinin 27/12/2018 tarihli ve E.:2018/71 K.:2018/118 sayılı Kararı ile İptal; Yeniden Düzenleme:20/2/2019-7165/7 md.) İlk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272 nci maddenin üçüncü fıkrası kapsamı dışında kalan mahkûmiyet kararları hariç olmak üzere, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adlî para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
e) Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
f) (Değişik: 18/6/2014 - 6545/78 md) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
g) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
h) (Değişik: 18/6/2014 - 6545/78 md.) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
ı) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları,
Temyiz edilemez.” şeklinde son hâlini almıştır.
Görüldüğü gibi, 5271 sayılı CMK'nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde “İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları”nın temyiz edilemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre sanığın silahla tehdit suçundan 5237 sayılı TCK’nın 106/2-a maddesi uyarınca 4 yıl hapis; iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan aynı Kanun'un 116/1 maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Yerel Mahkemece verilen hükümlerin istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Dairesince iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarından kurulan hükümlerin düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi karşısında bu hükümlerin 5271 sayılı CMK'nın 286. maddesi uyarınca temyiz edilemez hükümlerden olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.03.2014 tarihli ve 532-126 ile 12.03.2013 tarihli ve 1515-202 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, kesin nitelikteki hükümler ancak kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla suç vasfına yönelik ya da suç niteliği doğru belirlenmesine rağmen yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan cezaların verildiği hükümlere karşı yapılan aleyhe başvuru üzerine temyiz denetimine konu olabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, silahla tehdit suçundan 5237 sayılı TCK’nın 106/2-a maddesi uyarınca 4 yıl hapis; iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan aynı Kanun'un 116/1 maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Yerel Mahkemece verilen hükümlerin istinaf edilmesi üzerine istinaf başvurusunun esastan reddine dair Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi kararının sanık müdafisi tarafından temyizi üzerine Özel Dairece hükmolunan cezaların miktarları ve türü gözetilerek temyiz isteminin reddine karar verilmiş ise de, sanığın nitelikli hırsızlık, silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli eylemlerinin bir bütün hâlinde yağma suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşılması karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, suçun vasfına yönelik aleyhe itirazı dikkate alınarak, yağma suçunun unsurlarını oluşturması nedeniyle vasıf yönünden bu suça bağlı olan ancak yanılgılı uygulama ile temyiz kesinlik sınırı içinde kalan silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlerin de temyiz yoluyla incelenerek bozulmalarına karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Sonuç olarak; sanık müdafisinin temyiz dilekçesi kapsamına göre, temyiz nedenlerinin maddi hukuka aykırılık iddiasına dayandığının anlaşılması karşısında, Özel Dairece, fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar ile temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasında bulunulmadığından usul hükümlerine uygunluk bakımından da 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz incelemesi yapılması gerektiği; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Özel Dairenin bu kapsamda yapacağı temyiz incelemesi sonucunda verdiği kararın, gerek maddi hukuka gerekse de hukuka kesin aykırılık hâlleri ile sınırlı olacak şekilde muhakeme hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulabileceği, somut olayda, sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğuna ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının maddi hukuka aykırılık gerekçesine dayandığı ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen mevcut temyiz nedenlerine göre de suç vasfının değerlendirilmesinin mümkün olduğu sonucuna ulaşılmakla,
Hırsızlık amacıyla katılanın iş yerine giden sanığın iş yerinde bulunan muhtelif sayı ve markadaki sigaralar ile çekmecedeki madeni paraları poşetlere koyarak götürmek üzere ayırdığı sırada katılanın iş yerine gelmesi üzerine işlemeyi kastettiği suçu tamamlayabilmek ve malın alınmasına karşı koymasını engellemek amacıyla elindeki silahı katılana doğrultması, katılanın da kendisine doğrultulan silahın etkisiyle sahibi olduğu iş yeri içinde bulunan eşya üzerindeki tasarruf hakkını kullanamadan iş yerinden kaçması, sanığın, arkasından iki el ateş ettiği katılanın iş yerine geri dönmesini de bir süreliğine engelledikten ve zilyetliğini elde ettikten sonra götürmek üzere hazırladığı ve içinde sigaralar ile madeni paraların bulunduğu poşetleri içeride bırakıp aldığı birkaç kutu bira ve birkaç paket sigara ile iş yerinden kaçması şeklinde gerçekleşen eyleminin bir bütün hâlinde tamamlanmış yağma suçunu oluşturduğu, olay anına ilişkin kamera görüntüleri bulunmadığı hâlde eylemin hırsızlık suçuna teşebbüsü oluşturduğuna ilişkin Yerel Mahkemece,“...Katılan ifadelerinde büfesinden 20-25 TL'lik biralarının eksilmiş olabileceğini söylemekle birlikte, olay yerini görüntüleyen kamera kayıtlarından sanığın büfeden çıkarken elinde herhangi bir şey bulunmadığının anlaşıldığı, bu nedenlerle söz konusu biraları sanığın aldığına dair yeterli delil bulunmadığı...” şeklinde gösterilen gerekçenin de dosya kapsamı ile uyumlu olmadığı, öte yandan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, suçun vasfına yönelik aleyhe itirazı dikkate alınarak, yağma suçunun unsurlarını oluşturması nedeniyle vasıf yönünden bu suça bağlı olan ve yanılgılı uygulama ile temyiz kesinlik sınırı içinde bulunan silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlerin de temyiz yoluyla incelenebilecekleri kabul edilmelidir.
Özel Dairece 26.04.2018 tarih ve 5767-6481 sayı ile; "Oluş ve dosya içeriğine göre, sanığın olay tarihinde elindeki balta ile kapıyı esneterek açıp katılana ait iş yerine girerek dört poşete sigaraları, bir poşete de bozuk paraları bıraktığı, içeride iken katılanın iş yerine geldiği, sanığın ele geçirilemeyen silahı katılana doğrultması üzerine katılanın kaçtığı, sanığın katılanın arkasından iki el ateş ettiği ve suça konu sigara ve bozuk paraları almadan iş yerinden ayrıldığı şeklinde gerçekleşen olayda, çalınmak istenen sigaraların değeri de gözetilerek hırsızlık suçundan sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gibi 5237 sayılı TCK'nın 62. maddesinin uygulanmama gerekçesinin de yasal ve yeterli olduğu, ikinci kez mükerrir olan sanık hakkında tekerür hükümlerinin uygulanmasında ve hırsızlık suçundan kurulan hükümde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf isteminin esastan reddine dair kararı hukuka uygun bulunduğundan, sanık ... müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, 5271 sayılı CMK'nın 302/1. maddesi uyarınca, usul ve yasaya uygun olan bölge adliye mahkemesi kararına yönelik temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına," karar verilmek suretiyle esastan temyiz incelemesi yapılarak suçun vasfının hırsızlık olarak kabul edilmiş olması karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin reddi kararı ile nitelikli hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına ilişkin kararının kaldırılmasına, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin nitelikli hırsızlık, silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlere yönelik düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararının, sanığın eylemlerinin bir bütün hâlinde yağma suçunu oluşturması ve Yerel Mahkemece suçun nitelendirilmesine ilişkin gösterilen gerekçenin dosya kapsamına uygun olmaması hususları gözetilmeden Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.04.2017 tarihli ve 253-97 sayılı hükümlerinin bozulmasına karar verilmesi yerine yazılı şekilde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi isabetsizliklerinden, aleyhe yönelen temyiz olmaması nedeniyle karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca ceza miktarı bakımından sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulması kaydıyla bozulmasına, 28.02.2019 tarihli ve 30700 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7165 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 8. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 304. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bozma kararının içeriği doğrultusunda dosyanın Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
Tüm uyuşmazlık konularında çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
"5271 sayılı CMK'nın 'Temyiz nedeni' başlıklı 288. maddesi uyarınca;
(1)Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
(2)Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.'
Aynı Kanun’un 'Hukuka kesin aykırılık hâlleri' başlıklı 289. maddesi uyarınca;
(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
'Temyiz başvurusunun içeriği' başlıklı 294. maddesi uyarınca;
(1)Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2)Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.
'Temyiz isteminin reddi' başlıklı 298. maddesi uyarınca;
(1)Yargıtay, süresinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.
'Temyiz isteminin esastan reddi veya hükmün bozulması' başlıklı 302. maddesi uyarınca;
(1) Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması hâlinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir.
(2) Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir.
(3) Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir.
(4) Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur.
(5) 289 uncu madde hükümleri saklıdır.
Nihayet 'Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi' başlıklı 308. maddesi uyarınca;
(1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içerisinde itiraz edebilir. Sanık lehine itirazda süre aranmaz.
(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede dosyayı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.'
Denilmektedir.
Bir fiilin hırsızlık mı, yoksa yağma suçunu mu oluşturduğu hususunun denetimi hiç kuşkusuz hukuksal denetimdir.
Ancak; somut olayda hüküm yalnızca savunma makamı tarafından temyiz edilmiş olup temyiz sebepleri arasında bu husus gösterilmemiştir.
Somut olayda da velev ki suç vasfının belirlenmesinde hataya düşülmüş olsun. Bu sebebe dayalı bir temyiz vâki olmadığı için kararın bu sebeple bozulması mümkün değildir.
Suç vasfının hatalı belirlenip belirlenmediğine ilişkin değerlendirmenin CMK'nın 289'ncu maddesinde tadâdi olarak sayılan hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini, örneğin; sözü edilen maddenin 'g' bendinde düzenlenen 'Hükmün 230 ncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi' hâlini oluşturduğunu kabul etmek te mümkün değildir. Zira; Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.04.2017 tarihli kararı ile bu karara yönelik istinaf başvurusunu esastan reddeden Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 18.07.2017 tarihli kararı kendi içlerinde tutarlı olup usul ve yasaya uygun gerekçeleri de vardır.
Buna rağmen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kararın temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerden değil, sanığın işlediği iddia olunan fiil yağma suçunu oluşturduğu hâlde, hırsızlık suçundan karar verildiğinden bahisle hükmün bozulmasını istemiştir.
Yargıtay 13. Ceza Dairesi ise; temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle sınırlı inceleme yapmış ve temyiz başvurusunun esastan reddiyle hükmün onanmasına oy birliğiyle karar vermiştir.
Niçin temyiz başvurusunda ileri sürülmeyen başka bir sebepten hükmün bozulamayacağını başka bir örnekle açıklamak gerekirse; hırsızlık suçunun konusunu oluşturan taşınır mala zarar verilmesi hâlinde ayrıca mala zarar verme suçunun oluştuğunu kabule imkân yoktur. Böyle bir durumda hırsızlık suçuna ilâveten mala zarar verme suçundan da mahkûmiyet kararı verilmiş ancak; temyizi kâbil olmayan bir ceza verilmiş ve bu karar da temyiz edilmiş olsun. Mala zarar verme suçundan Yargıtay ilgili ceza dairesinin vereceği karar bellidir:
Karar temyizi kâbil olmadığından, CMK'nın 298/1. maddesi uyarınca bu yöne ilişkin temyiz talebinin reddine ... (Kanun yararına bozma olağan üstü kanun yolunun işletilmesi suretiyle söz konusu hukuka aykırılığın ortadan kaldırılması gerektiğine kararda işaret edilmesi de yerinde ve yol gösterici olur.)
Aynı şekilde, aynı madde ve fıkranın âmir hükmü gereğince, karar süresinde temyiz edilmemişse, temyiz edenin buna hakkı yoksa ya da temyiz dilekçesi sebep içermiyorsa hatalı vasıflandırma olsa da temyiz başvurusunun reddi gerekir.
5271 sayılı CMK'nın 308. maddesinde düzenlenen 'Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı' olağan üstü bir kanun yolu olup mukayeseli olarak incelediğimizde ülkemize özgü bir kanun yolu olduğunu, diğer bir ifadeyle başka ülkelerin ceza yargılaması sistemlerinde böyle bir kanun yolu olmadığını görmekteyiz.
Bu veya başka bir maddedeki düzenlemeyi lafzî yorumlamak yerine, kanuni sistematik içindeki bütünün bir parçası olarak ve ruhuyla yorumlamak gerekir.
Nitekim, olağanüstü kanun yollarından olan kanun yararına bozmaya ilişkin hükümlerde yer almamasına rağmen, Yargıtay içtihatları uyarınca yerinde bir değerlendirmeyle, takdiri konularda kanun yararına bozma yolunun işletilemeyeceği kabul edilmiştir.
Yukarıda özetlenen âmir hükümlerden de açıkça anlaşıldığı üzere istinaf sonrası temyiz kural olarak sebebe bağlı ve hukuksal denetimle sınırlı olarak yapılabildiğinden, CMK'nın 308. maddesinin de aynı şekilde, insan haklarına ve hukuk devleti ilkelerine uygun şekilde yorumlanarak, sanık aleyhine ve temyizde ileri sürülmeyen bir sebepten veya maddi vaka denetimine yönelik olarak Yargıtay Başsavcılığının olağanüstü kanun yoluna başvuramaması gerekir.
Temyiz merciinin kanunun âmir hükümleri gereği inceleyemediği bir hususu olağan yargılama süreci tamamlandıktan sonra ve hükümlü aleyhine bozma sebebi yapmak her şeyden önce hukuk güvenliğini zedeler. İçtihatların maddenin lafzî olarak yorumlanması suretiyle oluşturulması insan haklarına ve özellikle de adil yargılanma hakkına aykırıdır.
Kanun yoluna başvurma hakkı, savunma hakkının ve hak arama özgürlüğünün önemli bir parçasıdır. Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınmıştır. Böyle bir yorumla kanun yoluna başvurma hakkını kullanan kişi adeta cezalandırılmış olmaktadır. Zira, hükmü temyiz etmeseydi Yargıtay Başsavcılığının itiraz hakkı doğmayacak ve aleyhine bir karar da ortaya çıkmayacaktı. Sonuç ceza bakımından kazanılmış hakkın korunması da hükümlünün mağduriyetini gidermeye yetmez." görüşüyle,
Tüm uyuşmazlık konularında çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ..., ... ve ...;
"Sanık hakkında hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli, mala zarar verme, silahla tehdit ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, sanığın eylemlerinin bir bütün hâlinde yağma suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle Trabzon 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; sanığın, mala zarar verme suçundan beraatine; hırsızlık, silahla tehdit, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından mahkûmiyetine karar verildiği,
Sanık hakkında mala zarar verme suçundan verilen beraat kararının kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği, hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli, silahla tehdit ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından kurulan hükümlerin sanık, sanık müdafisi ve eylemin bir bütün hâlinde geceleyin silahla yağmaya teşebbüs suçunu oluşturduğu düşüncesiyle Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Dairesince hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarından kurulan hükümlerin düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği,
Bu hükümlerin de sanık müdafisi tarafından temyiz edildiği, sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde;
'-Dosya kapsamına göre hırsızlık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı ve beraat kararı verilmesi gerektiği,
-Yerel Mahkemece alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğu,
- Sanığın, suçun icrası sırasında gönüllü vazgeçmesi nedeniyle hakkında TCK’nın 36. maddesi gereğince ceza verilemeyeceği,
- Sanık hakkında TCK’nın 62. maddesinin uygulanmamasının isabetli olmadığı,
- Sanık hakkında ikinci kez mükerrirlik hükümlerinin uygulanmasının hukuka aykırılık teşkil ettiği'
Şeklindeki beş temyiz nedeni gösterilerek Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi kararının bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunduğu, sanık müdafisinin temyiz talebinin maddi hukuka aykırılık iddiasına dayandığı, yargılama hukukuna aykırılık iddiasının ileri sürülmediği,
Dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince sanık hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlâli, silahla tehdit ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin CMK'nın 298. maddesi uyarınca reddine, hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin ise esastan reddi ile hükmün onanmasına karar verildiği, Özel Dairece inceleme yapılırken 5271 sayılı CMK'nın 288. maddesinin 'Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.', aynı Kanun'un 294. maddesinin 'Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.' ve aynı Kanun'un 301. maddesinin 'Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar.' şeklindeki düzenlenlemeler gözetilerek sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde gösterilen hususlarla sınırlı inceleme yaptığı,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının özetle, '...Hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarının bir bütün olarak yağma suçunu oluşturduğu,' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurduğu, Özel Dairenin, istinaf sonrası temyiz incelemesinin, temyiz taleplerinde gösterilen sebeple sınırlı olması kuralını dikkate alarak itirazı yerinde görmeyerek dosyayı Ceza Genel Kuruluna gönderdiği,
Ceza Genel Kurulunca yapılan incelemede;
'1- Sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması nedeniyle, CMK'nın 289. maddesindeki kesin hukuka aykırılıklar yanında dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıkların incelenebileceği,
2- Sanık müdafisinin temyiz dilekçesindeki mevcut nedenlere göre suç vasfını değerlendirmenin mümkün olduğu,
3- Sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğu,
4- Silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlere yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine dair BAM kararına yönelik temyiz isteminin CMK'nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verilmiş ise de; sanığın eyleminin bütün hâlinde yağma suçunu oluşturduğu kanaatine ulaşılması nedeniyle, kesinlik sınırı içinde bulunmakla birlikte yağma suçunun unsurlarını oluşturması nedeniyle silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığını ihlâl suçlarından kurulan hükümlerin temyiz yoluyla incelenmesi ve bozulması gerektiği,
5- Yerel Mahkemece, 'Olay yerini görüntüleyen kamera kayıtlarından sanığın iş yerinden çıkarken elinde bir şey bulunmadığının anlaşılması nedeniyle eyleminin hırsızlık suçuna teşebbüsü oluşturduğu' şeklinde gösterilen gerekçenin dosya kapsamı ile uyumlu olmadığı,
Sonuçlarına ulaşılarak itirazın kabul edildiği, Özel Dairenin kesinlik sınırı içerisinde olması nedeniyle temyiz isteminin reddine karar verdiği hükümler dahil, hırsızlık, silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlerin bozulmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Aşağıda izah edilen nedenlerle sayın çoğunluğun usul ve yasaya aykırı olduğu düşünülen görüşüne iştirak edilmemiştir.
A- 'Sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması nedeniyle, CMK'nın 289. maddesindeki kesin hukuka aykırılıklar yanında dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıkların incelenebileceği, mevcut nedenlere göre suç vasfını değerlendirmenin mümkün olduğu' yönündeki kararın değerlendirilmesinde;
5271 sayılı CMK'nın 288. maddesi 'Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.', aynı Kanun'un 294. maddesi 'Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.' ve aynı Kanun'un 301. maddesi 'Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar.' şeklinde hükümler içermektedir. Bu açık düzenlemelere göre Yargıtay, tarafların ileri sürdüğü temyiz nedenleriyle bağlı olup CMK'nın 289. maddesinde gösterilen mutlak temyiz nedenleri dışında ileri sürülmeyen hukuka aykırılıkları, hükme ne derece etkili olursa olsun, kendiliğinden inceleyemez. 1412 sayılı CMUK'un 320. maddesi temyiz dilekçesinde gösterilmese dahi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görmesi hâlinde Yargıtaya inceleme ve bozma yetkisi vermekteydi. Oysa bunun karşılığı olan 5271 sayılı CMK'nın 301. maddesi açıkça sadece temyiz başvurusunda belirtilen hususları inceleme yetkisi vermektedir. Bu nedenle 'Sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması nedeniyle, CMK'nın 289. maddesindeki kesin hukuka aykırılıklar yanında dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıkların incelenebileceğine' ilişkin düşüncenin yasal bir dayanağı bulunmamaktadır. Ayrıca maddi hukuka ilişkin bir sebebin ileri sürülmesi hâlinde, lehe aleyhe bakılmaksızın tüm maddi hukuka aykırılıkların incelenmesi yoluna gidilmesi sınırsız inceleme olanağı getirir ve usulün emredici temyiz sebebiyle sınırlı inceleme kuralını işlemez hâle getirir.
1412 sayılı CMUK’un 322/4. maddesi; 'Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başsavcısı, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir.' biçiminde iken; 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde; 'Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.' düzenlemesine yer verilmiştir.
Yargıtay ceza dairelerinin kararlarındaki hukuka aykırılıklar itiraz sebebidir. İtiraz, daire kararında gerek maddî ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir.
1412 sayılı CMUK’un yürürlükte olduğu dönemde, temyiz başvurusunda sebep gösterilmemesi önemli değildi. CMUK m. 314/2’de; temyiz dilekçesinde temyiz sebebinin gösterilmemesinin temyiz incelemesine engel olmayacağı açıkça düzenlendiğinden Yargıtay, temyiz sebebi ile bağlı olmaksızın hükmü tüm yönleri ile incelemekteydi. Bunun bir sonucu olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da daire kararlarında yer alan bütün hukuka aykırılıklarla ilgili olarak ya da inceleme dışı bırakılan konularda itiraz yoluna başvurulabilmekteydi. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz nedenleri ile bağlı olmaksızın inceleme yapıp, tespit ettiği tüm yasaya aykırılıkları bozma nedeni yapabileceğine ve itiraz üzerine yapılan incelemede sübuta ilişkin değerlendirme yapılmasının da mümkün olduğuna karar vermiştir. (CGK, 11.04.2006 tarihli, 2006/9-55 esas, 2006/115 karar) Uygulama, bu ilke kararı doğrultusunda yerleşmiştir.
Yargıtay ceza dairesinin, temyiz dilekçesi veya layihasında ileri sürülen ve CMK’nın 289. maddesinde sayılan mutlak bozma sebepleri ile sınırlı olarak yapacağı inceleme sonucu verdiği karara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının 1412 sayılı CMUK döneminde olduğu gibi, herhangi bir sebebe bağlı olmaksızın tüm yönleri ile itiraz yoluna başvurabileceğini söylemek artık mümkün değildir.
5271 sayılı CMK’da, temyizde taleple bağlı bir denetim sistemi kabul edilmiştir. Bu nedenle Yargıtayın incelemesi sadece temyiz başvurusunda belirtilen noktalar ve CMK’nın 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık hâlleri ile sınırlı olacaktır. Temyiz başvurusunda açıkça hukuka aykırılığı ileri sürülmeyen noktalar ise incelenemeyecektir. Temyiz eden, başvurusunda, temyiz nedenini göstermek zorundadır. (CMK m.294) Kanunda yalnızca temyiz isteminde yer alan nedenlerin incelenebileceği ve hukuka aykırılığın bu nedende aranacağı kabul edilmiştir. Temyiz nedeni olarak gösterilmeyen bir hususun Yargıtay tarafından nazara alınmaması gerekir. Yargıtay özel daire kararına itiraz, hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle yapılabilir. Bu bakımdan itirazın temyiz ile aynı nitelikte olduğunu kabul etmek gerekir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, dairenin hukuki denetimine konu kararına yönelik olacağından, doğal olarak hukuka aykırılıkla ilgili ve sınırlı olması gerekir. Ancak özel daire kararında hukuki denetimin dışına çıkıldığı kanısı ve gerekçesi varsa, o noktadan da itirazda bulunulabilir. Temyiz sebebi oluşturan hukuka aykırı tüm kararlara karşı itiraz yoluna başvurulabilir. Buna göre bir hukuk kuralının uygulanmaması ya da yanlış uygulanması durumunda itiraz yoluna başvurulabilir.
Özetle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının, temyiz başvurusunda gösterilmediği ve CMK’nın 289. maddesi kapsamında da kalmadığı için Yargıtay ceza dairesi tarafından incelenmeyen ancak temyize konu hükümde yer alan hatalı bir uygulama nedeniyle itiraz yoluna başvurması mümkün değildir. Zira aleyhine itiraz edilen karar, ilk derece mahkemesi ya da bölge adliye mahkemesi kararı olmayıp Yargıtay özel dairesinin kararıdır. Yargıtay özel dairesinin temyiz dilekçesinde ileri sürülen ve CMK’nın 289. maddesinde sayılan mutlak bozma sebepleri ile sınırlı olarak hükmün hukuki yönüne ilişkin olarak yaptığı inceleme sonucu verdiği karar ile sınırlı olarak itiraz yoluna başvurulabilir. Temyiz kapsamı dışında kalan ve bu nedenle Yargıtay ceza dairesince esasen incelenemeyen bir hususta daire kararının hatalı olduğu söylenemez.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da, itiraz dilekçesinde ileri sürülen sebepler ile bağlı olmaksızın temyiz dilekçesi veya layihasında ileri sürülen sebepler ve CMK’nın 289. maddesinde sayılan mutlak bozma sebepleri ile sınırlı olarak yapacağı inceleme sonucunda itiraz konusunda bir karar vermelidir. (Balcı/Öztürk, Yargıtay Kararları Işığında Ceza Yargılamasında İstinaf ve Temyiz, 2019, s. 540 vd)
Somut olayda Özel Daire bu emredici hükümler gereği sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde gösterdiği ve yukarıda ayrıntısı verilen beş temyiz nedenini inceleyerek, temyiz isteminin esastan reddi ile hırsızlık suçundan kurulan hükmün onanmasına karar vermiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılının itiraznamesinde ileri sürülen 'sanığın eylemlerinin yağma suçunu oluşturduğuna' ilişkin görüş temyiz nedeni olarak ileri sürülmediği için Özel Dairece haklı olarak inceleme konusu yapılmamıştır. Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz incelemesi öncesi düzenleyeceği tebliğname ve inceleme sonrası düzenleyeceği itiraznamede, tarafların ileri sürmedikleri hukuka aykırılıklar ileri sürülemez. Temyizin sebeple sınırlı olması kuralı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı değerlendirmeleri için de geçerlidir.
B-'Sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğuna' ilişkin kararın değerlendirilmesinde;
Yukarıda açıklanan düzenlemeler dikkate alınmadan Özel Dairece suç vasfının değerlendirilmesi gerektiği kabul edilse dahi, Ceza Genel Kurulunun bu aşamada bunu incelemesine ve eylemin yağma olduğuna karar vermesine yasal olanak yoktur. Zira, Özel Daire temyiz sebebiyle sınırlı inceleme kuralı gereğince kendini yetkili görmediği için sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturup oluşturmadığı yönünde bir değerlendirme yapmamıştır. Ceza Genel Kurulunun bu durumda suç vasfının da incelenmesi gerektiğine karar vererek, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyayı Özel Daireye göndermesi gerekirdi. Özel Dairece incelenmemiş ve uyuşmazlık konusu yapılmamış bir konu doğrudan Ceza Genel Kurulunca incelenemez, bu açıkça yetki aşımıdır. Ceza Genel Kurulunun yerleşik uygulamalarına göre Özel Daire tarafından ele alınıp değerlendirilmeyen hiçbir uyuşmazlık, doğrudan ve ilk olarak Ceza Genel Kurulu tarafından incelenerek onama veya bozma konusu yapılamaz. (CGK, 13.02.2018 tarihli ve 2014/13-446 esas, 2018/37 kararı ile benzer birçok kararı bu yöndedir.)
Öte yandan sanık müdafisi dilekçesinde özetle hırsızlık suçunun oluşmadığı ve cezanın fazla olduğunu ileri sürmüştür. Buna rağmen eylemin yağma olduğuna karar verilerek bozma kararı verilmesi emredici nitelikteki sebeple sınırlı temyiz incelemesi yapılması zorunluluğuna ilişkin kurala aykırıdır.
C-'Silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlere yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine dair BAM kararına yönelik temyiz isteminin CMK'nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verilmekle birlikte, sanığın eyleminin bütün hâlinde yağma suçunu oluşturduğu kanaatine ulaşılması nedeniyle, kesinlik sınırı içinde bulunmakla birlikte yağma suçunun unsurlarını oluşturması nedeniyle silahla tehdit ve iş yeri konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından kurulan hükümlerin temyiz yoluyla incelenmesi ve bozulması gerektiği' yönündeki kararın değerlendirilmesinde;
Yerel Mahkemece, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarından beş yılın altında hapis cezası verilmiş, hükümlerin istinaf edilmesi üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesince düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. CMK'nın 286/2-a maddesi 'İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,....temyiz edilemez.' hükmünü içermektedir. Bu emredici düzenleme nedeniyle anılan suçlar nedeniyle istinaf mahkemesinin verdiği kararlara yönelik temyiz isteminin, Özel Daire tarafından yerinde olarak CMK'nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir. CMK'nın temyize ilişkin hükümleri dikkate alındığında beş yıl ve daha az hapis cezasına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararların Yargıtay tarafından incelenmesine olanak veren hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. CMK'nın 298. maddesi 'Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.' hükmünü içermektedir. Temyiz bir davadır ve usulüne uygun açılmadığı takdirde reddine karar verilmesi gerekmektedir. Bu hükme göre usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından söz edilebilmesi için; başvuruyu yapanın buna hakkı olmalı, temyiz istemine konu karar veya hükmün temyiz edilebilir olması, yasal süresi içerisinde temyiz talebinde bulunulması ve temyiz dilekçesinin temyiz nedenlerini içermesi gerekmektedir. Bu dört koşulu içermeyen temyiz davası açılmış sayılamaz. Temyizen incelenen hırsızlık suçuna konu fiil ile temyiz kapsamında bulunmayan bu hükümlerin konusunu oluşturan fiillerin kül hâlinde yağma suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşılması durumunda, yağmadan hüküm kurulup iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarından verilip kesinleşen cezaların mahsubu suretiyle sonuç cezanın belirlenmesi yoluna gidilmesi gerekir. Aksinin kabulü temyiz yolu kapalı hükümlerin Yargıtay tarafından ele alınarak incelenmesi sonucunu doğurur, kaynağı yasada olmayan bir yetki kullanılmış olur, bu durum usul ve yasalara açıkça aykırıdır.
Öte yandan, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarından verilip kesinleşen hükümlerin konusu fiilerin, temyiz kapsamındaki hırsızlık suçunun konusu fiil ile birlikte yağma suçunu oluşturması nedeniyle, vasfa yönelik incelemenin gereği olarak temyiz incelemesi yapılması gerektiği sonucuna varıldığında dahi, bu yönde karar vermeye Ceza Genel Kurulu yetkili değildir. Zira, Özel Daire bu suçlarla ilgili hükümlere yönelik temyiz istemini reddetmiş, hükmü incelememiştir. Temyiz isteminin reddi kararının yanlış olduğu, vasıftan dolayı temyiz incelemesi yapılması gerektiği düşünüldüğünde, temyiz isteminin reddine dair kararın kaldırılması ve işin esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir. Yukarıda da değinildiği üzere, Özel Dairenin incelemediği, direnme veya itiraz yoluyla uyuşmazlık konusu yapılmayan bir husus doğrudan Ceza Genel Kurulu tarafından ilk olarak incelenemez, bu Özel Dairenin görev yetkisine açık müdahale oluşturur. (CGK, 20.03.2018 tarihli ve 2018/38-113 sayılı kararı bu yöndedir)
D- 'Yerel Mahkemece, 'olay yerini görüntüleyen kamera kayıtlarından sanığın iş yerinden çıkarken elinde bir şey bulunmadığının anlaşılması nedeniyle eyleminin hırsızlık suçuna teşebbüsü oluşturduğu' şeklinde gösterilen gerekçenin dosya kapsamı ile uyumlu olmadığı' yönündeki kararın incelenmesine gelince;
Kural olarak Yargıtay, sadece hukuka aykırılıkları incelemekle yetkili olup dosyadaki maddi olguları inceleyemez ve maddi vakıaların denetimini yapamaz, mahkemenin takdirinin yerinde olup olmadığını inceleyemez, sadece hükmün bir kanun ihlâl edilerek kurulup kurulmadığına bakılır. Diğer anlatımla temyizde, uyuşmazlığın sadece hukuki yönünü, yani ilk derece veya BAM tarafından tespit edilen maddi olayın hukuk normları karşısındaki durumu ele alınarak, hukuk normlarının maddi olaya doğru bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı, norm ihlâli olup olmadığı denetlenmektedir. Bu yapılırken alt mahkemelerin tespit ettiği maddi olay inceleme dışı kalacak, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi tarafından saptanan olgular ve hükme esas alınan deliller üzerine kurulan hükümde, hukukun doğru ve eksiksiz uygulanıp uygulanmadığı araştırılacaktır. Temyizin amacı bölge adliye mahkemelerinin kararlarındaki hukuka aykırılıkları gidererek ülkede uygulama birliğinin sağlanması ve hukukun geliştirilmesidir.
Yargıtayın temyiz denetimini yapabilmesi, mahkemelerce keyfi karar verilmesinin önlenmesi ve tarafların tatmini için karar ve hükümlerin gerekçeli olması gerekmektedir. Anayasa ve usul yasamız bunu açıkça emretmiş ve CMK'nın 289/1-g maddesinde bu durum kesin hukuka aykılık hâli kabul edilerek, taraflar temyiz dilekçesinde göstermemiş olsa dahi Yargıtay tarafından dikkate alınarak bozma nedeni yapılması öngörülmüştür. Hukuki denetimde hükmün gerekçesinin de dikkate alınması zorunludur. Ancak, hükmün CMK m. 230’a göre gerekçeyi içermemesi sebebi dikkate alınarak, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasının, taraflarca temyiz ve bozma nedeni olarak gösterilmemesi hâlinde, bu sebebin dosyayı inceleyen Yargıtay tarafından CMK m. 289/1-g kapsamında kendiliğinden dikkate alınıp bozma sebebi yapılabileceği sonucuna varmak zorlayıcı bir yorum olur.
Gerekçe denetimi yaparken geniş yorum yapılarak mahkemenin takdirine ve delilleri değerlendirerek vardığı sonuca müdahale edilmemesi gerekmektedir. Somut olayla ilgili hükmün içeriğine bakıldığında yasal ve yeterli gerekçesinin bulunduğu görülmektedir. Yerel Mahkemenin 'kamera kayıtlarına göre sanığın eyleminin nasıl gerçekleştiğine ilişkin vardığı sonuç' bir delil değerlendirilmesidir. Bu durumun gerekçe noksanlığı olarak kabul edilerek bozma nedeni yapılması, gerekçe denetimi adı altında maddi yönden hükmün denetlenmesi, hâkimin delil takdirine müdahale anlamı taşır ve bu durum usule aykırıdır.
Sonuç olarak, Özel Dairece, sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde gösterdiği sebeplerle sınırlı inceleme yapılmasında ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve silahla tehdit suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin CMK'nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, CMK'nın 286. maddesine göre temyiz yolu kapalı hükümlerin vasıflandırmada hata yapıldığından söz edilerek incelenmesinin yasal dayanağının olmadığı, itirazın kapsamının temyizde gösterilen nedenleri aşamayacağı, Özel Dairenin incelemediği ve uyuşmazlık doğmayan konuların Ceza Genel Kurulunca doğrudan ve ilk olarak incelenemeyeceği, gerekçe denetimi adı altında maddi vakıanın incelenemeyceği ve hâkimin takdirine müdahale edilemeyeceği, açıklanan nedenlerle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir." açıklamalarıyla,
Karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının;
a- Sanık müdafisinin temyiz dilekçesi dikkate alınarak, dilekçede ileri sürülen mevcut temyiz nedenleri karşısında suç vasfının değerlendirilmesinin mümkün olup olmadığı, bu bağlamda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca suç vasfına yönelik olarak itiraz yasa yoluna başvurulup başvurulamayacağı, başvurulabileceğinin kabulü hâlinde eylemin hukuki niteliğinin belirlenmesi, sanığın eylemin yağma suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşılması hâlinde ise Özel Dairece, hükmolunan cezaların miktarları ve türü itibarıyla temyiz isteminin reddine karar verilen silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarına yönelik temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağına ilişkin uyuşmazlıklar yönünden KABULÜNE,
b- Sanık müdafisinin temyiz dilekçesi kapsamına göre, temyiz edilen hükmün 5271 sayılı CMK'nın 230. maddesi uyarınca gerekçe içerip içermediği, gösterilen gerekçenin dosya kapsamı ile uyumlu olup olmadığı yönlerinden temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağı, buna göre suçun niteliğinin belirlenmesine ilişkin Yerel Mahkemece gösterilen gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığına yönelik uyuşmazlıklar yönünden DEĞİŞİK GEREKÇE İLE KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 26.04.2018 tarihli ve 5767-6481 sayılı silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin reddi kararı ile nitelikli hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
3- Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 18.07.2017 tarihli ve 1373-1353 sayılı, sanık hakkında nitelikli hırsızlık, silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlere yönelik düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararının,
a- Sanığın eylemlerinin bir bütün hâlinde yağma suçunu oluşturması,
b- Yerel Mahkemece suçun nitelendirilmesine ilişkin gösterilen gerekçenin dosya kapsamına uygun olmaması,
Hususları gözetilmeden Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.04.2017 tarihli ve 253-97 sayılı hükümlerinin bozulmasına karar verilmesi yerine yazılı şekilde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi isabetsizliklerinden, aleyhe yönelen temyiz olmaması nedeniyle karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca ceza miktarı bakımından sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulması kaydıyla BOZULMASINA,
4- Bozma nedenine göre sanığın tahliye edilmesine YER OLMADIĞINA ve TUTUKLULUK HÂLİNİN DEVAMINA,
5- Dosyanın, bozma kararının niteliği itibarıyla, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 28.05.2019 tarihinde yapılan müzakerede tüm uyuşmazlıklar bakımından oy çokluğuyla karar verildi.
İlkemiz, hukukun adaletli dağıtılabilmesi için yargı kararlarının paylaşımına daha çok önem vermektir.
kararara.com sitesi, paylaşılan kararların yargısal faaliyetlerde kullanılmasında herhangi bir hak ve sorumluluk kabul etmemektedir.
Kullanıcı avatarı
Admin
Site Yöneticisi
Mesajlar: 29609
Kayıt: 22 Mar 2012 12:08
Meslek: Hukukçu
İletişim:

Re: TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ VEYA HÜKMÜN BOZULMASI - CMK. 302. MD.

Mesaj gönderen Admin »

YARGITAY 20. Ceza Dairesi 2018/1146 E. , 2019/2758 K.

İNCELENEN KARARLA
İLGİLİ BİLGİLER
Mahkeme : İSTANBUL Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi


Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmekle, temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :

A.Sanıklar... hakkındaki hükümlerin incelenmesinde;

... sayılı CMK'nın 294/1. maddesinde yer alan “Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.”şeklindeki düzenleme de gözetilerek yapılan değerlendirmede, sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçelerinde herhangi bir temyiz sebebi göstermedikleri, istinaf mahkemesince verilen gerekçeli kararın, sanıklar müdafilerine tebliğ edilmesinden itibaren, CMK'nın 295/1. maddesinde belirtilen süre içerisinde temyiz sebeplerini içeren ek dilekçe de sunmadıkları anlaşıldığından, vaki temyiz istemlerinin ... sayılı CMK'nın 298/1. maddesi uyarınca REDDİNE,
B.Sanıklar Mohamad hakkındaki hükmün incelenmesinde;


... sayılı CMK'nın 288. ve 294. maddelerinde yer alan düzenlemeler ile CMK'nın 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri dikkate alınarak, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde belirttiği; atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığına dair temyiz sebeplerinin hükmün hukuki yönüne ilişkin olduğu belirlenerek anılan sebeplere bağlı olarak yapılan incelemede,


Sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan hükmün düzeltilerek yapılan istinaf başvurularının esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesinin kararı hukuka uygun bulunduğundan, sanık müdafiinin temyiz istemi yerinde görülmediğinden CMK'nın 302/1. maddesi uyarınca temyiz isteminin ESASTAN REDDİNE,
C.Sanık ... hakkındaki hükmün incelenmesinde;

Sanık ... müdafiinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğinin, süresinden sonra yapılması sebebiyle CMK'nın 299. maddeleri uyarınca reddine karar verilerek duruşmasız inceleme yapılmıştır.

... sayılı CMK'nın 288. ve 294. maddelerinde yer alan düzenlemeler ile CMK'nın 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri dikkate alınarak, sanık ... müdafiinin temyiz dilekçesinde belirttiği; masumiyet karinesinin ihlal edildiğine, gerekçesiz karar verildiğine, hukuka aykırı olarak alt sınır aşılarak cezanın belirlendiğine, sanığın eyleminin yardım etme niteliğinde olduğuna, TCK'nın 188/5 maddesinin hatalı uygulandığına, eylemin işlenemez suç olduğuna, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün bulunmadığına, eylemin teşebbüs aşamasında kaldığına, iletişim tespit tutanaklarının hükme esas alınamayacağına ve cezaların şahsiliği ilkesinin ilhal edildiğine dair temyiz sebeplerinin hükmün hukuki yönüne ilişkin olduğu belirlenerek anılan sebeplere bağlı olarak yapılan incelemede,

TCK'nın 188/5. maddesinin uygulanabilmesi için TCK'nın 188/3. maddesinde öngörülen seçimlik hareketlerden birinin üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi gerektiği, somut olayda sanıklar...'ın satan, sanık ... ve...'ın ise uyuşturucu madde ticareti amacı ile satın alan konumunda oldukları, bu nedenle sanıklar... ve ...'in eylemlere TCK'nın 37. maddesi anlamında "aynı yönde fiili birlikte gerçekleştiren" konumunda iştirak etmediklerinin anlaşılması karşısında sanık ... hakkında hükmolunan temel ceza üzerinden, koşulları bulunmadığı halde, TCK'nın 188/5. maddesi uyarınca arttırım yapılarak fazla cezaya hükmedilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, hükmolunan ceza miktarı ile tutuklu kalınan süre göz önüne alınarak sanık ... hakkındaki salıverilme talebinin reddine, bozmanın niteliğine göre CMK'nın 306. maddesi uyarınca temyiz talebi CMK'nın 298/1 gereği reddedilen sanık ...'a sirayetine,
Dosyanın İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi’ne gönderilmesine, 07/05/2019 tarihinde sanıklar... yönünden üye ...'un karşı oyu ve oyçokluğuyla diğer sanıklar yönünden oybirliğiyle karar verildi.


(K.O)


KARŞI OY

Sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında; İstanbul 18.Ağır Ceza Mahkemesinin 02.06.2017 tarih ve 2016/349 (E),2017/234(K) sayılı kararı ile uyuşturucu ticareti eylemleri nedeniyle 5237 Sayılı Türk Ceza kanunun 188/3-5,62,52/2-4, 53,54,55 ve 63 maddeleri gereğince neticeten 15 er yıl hapis ve 4500 er Tl adli para cezası ile cezalandırılmalarına, verilen hapis cezasının sonucu olarak hak yoksunluklarına, zoralıma,gözaltı ve tutuklukta kaldığı sürelerin verilen hapis cezasından mahsubuna karar verildiği,

Sanıklar ve Müdafilerinin istinaf talepleri üzerine; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesinin 04.10.2017 tarih 2017/1942 Esas ve 2017/1686 Karar sayılı kararı ile İstinaf başvurusunun ... sayılı CMK'nın 280/1-a maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE karar verildiği,

Sanık ... Müdafinin 25.10.2017 havale tarihli temyiz dilekçesinde özetle; "Müvekkil hakkında verilenmahkumiyet kararı hatalı olup,usul ve yasaya açıkça aykırı olduğundan istinaf gerekçelerimiz incelenerek kararın kaldırılarak dosyanın yerel mahkemeye iadesi veya sanık ... hakkında beraat kararı talep edilmiştir. Ancak İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi 2017/1942 E. 2017/1686K.sayılı kararı ile İstinaf başvurumuzu esastan reddetmiştir.Bu sebeple kararı temyiz etme zarureti doğmuştur." yönünde talepte bulunduğu,

Sanık ... Alissa Müdafinin 25.10.2017 havale tarihli temyiz dilekçesinde özetle; "İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi Başkanlığının 25.10.2017 tarihinde tebliğ aldığımız kararı usul ve yasaya aykırı olduğundan; ileride gerekçeli temyiz dilekçemizi de sunacağımızı belirterek işbu kararı yasal süresi içerisinde temyiz etmekteyiz." yönünde talepte bulunduğu,
Sanıklar ... ve ... Müdafileri Süresi içersinde vermiş oldukları temyiz dilekçeleri ile ... Sayılı CMK'nın 294/1.maddesinde belirtilen şartları taşıyan ve temyiz sebeplerini gösteren temyiz talebinde bulunduğu anlaşılmıştır.

Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda:

Sanıklar ... ve ... yönünden; ... Sayılı CMK'nın 294/1. maddesinde yer alan - temyiz eden hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini göstermek zorundadır- şeklindeki düzenleme de gözetilerek yapılan değerlendirmede sanık müdafinin temyiz dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebi göstermediği ... Sayılı CMK 295/1 maddesinde belirtilen süre içerisinde temyiz sebeplerini içeren ek dilekçe de sunmadığı anlaşıldığından vaki temyiz isteminin ... Sayılı CMK'nın 298/1. maddesi uyarınca REDDİNE,

Sanık ... yönünden; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesinin 04.10.2017 tarih 2017/1942 (E)sas ve 2017/1686(K) sayılı kararına yönelik temyiz başvurusunun ... Sayılı CMK'nın 302/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,

Sanık ... yönünden; Sanık hakında hüküm kurulurken şartları oluşmadığı halde TCK’nın 185. maddesi gereğince artırım yapılarak fazla cezaya hükmedildiğinden verilen hükmün BOZULMASINA,

Sanıklar ... ve ... oy birliği ile ve Sanıklar ... ve ... yönünden oy çokluğu ile karar verilmiş olup, Sanıklar ... ve ... yönünden dairemizce oluşan çoğunluğun kanaatine aşağıda belirtilen gerekçelerle katılmamaktayım.

20.07.2016 tarihi itibariyle ... sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun istinafa ilişkin (272-285 maddeleri)hükümlerinin yürürlüğe girmesiyle temyiz merci olan Yargıtayın, ilk derece mahkemeleri ve ikinci derece yargılama merci olan Bölge Adliye Mahkemelerinin vermiş olduğu temyizi kabil karalarına yönelik temyiz talebi üzerine yapılan incelemede, inceleme sınırının belirlenmesi önem arz etmektedir.

İkinci derece yargılama merci olan Bölge Adliye Mahkemesinin denetim yetkisinin yanında delil değerlendirme ve delil toplama diğer bir ifadeyle yargılama yapma yetkisi mevcuttur. ... Sayılı CMK'nın 280. maddesinin başlığı "bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma" dır. Söz konusu maddedeki düzenlemeler ayrıntılı olarak incelendiğinde, Bölge Adliye Mahkemesinin, İlk Derece Mahkemesi kararını hem hukuki hem de maddi yönden inceleme yetkisi söz konusudur. Aynı zamanda gerekli gördüğü taktirde ... Sayılı CMK'nın 280/1-e maddesinde verilen yetkiye dayanarak davanın yeniden görülmesine karar vererek kovuşturma yapabilir.

İstinaf aşamasından geçen temyizi kabil karaların temyiz incelemesinde Yargıtayın inceleme yetkisinin sınırları ... Sayılı CMK'nın 288.ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

... sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda "Temyiz Nedeni" başlığı altında başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
"MADDE 288. - [1] Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.

[2] Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır" içerikli düzenlemeye gidilmiştir.
Madde içeriği değerlendirildiğinde Yargıtayın ilk derece ve istinaf aşamasından geçen karaların denetiminde inceleme yetkisi hukuki denetimle sınırlıdır. Diğer bir ifadeyle temyiz merci,olaya normun doğru uygulanıp uygulanmadığını denetleyebilir. Söz konusu yetki bununla sınırlandırılmıştır.

Maddenin gerekçesi, "Tasarı, 1412 sayılı Kanundan ayrılarak -kanuna aykırılık- yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan -hukuka aykırılık- sözcüklerine yer vermiştir. Yargılamanın konusunu oluşturan cezaî uyuşmazlık çözüldükten ve maddî gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması, hukuka aykırılığı oluşturur.

Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan ve olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddî hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar.

Temyiz başvurusunun hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde, elbette ki, hukuka aykırılık oluşturur" şeklindedir.

Kanun koyucu,1412 sayılı CMUK nın aksine kanunilik ilkesinden ayrılarak daha ideal,modern ve özgürlükçü olan hukukilik ilkesini benimsemiştir. Bu sebeple söz konusu maddeyi uygularken kanun koyucunun iradesi doğrultusunda verilen yetkiyle sınırlı kalmak kaydıyla taraflar lehine geniş yorumlanması gerekir.

... Sayılı CMK'nın 289/1. maddesi "Hukuka kesin aykırılık hâlleri" başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
"MADDE 289. - [1] Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:

a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması.
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi.
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması."

... Sayılı CMK'nın 289/1.maddesinin ilk cümlesine dikkat edilirse "temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da" ibaresine yer vermiştir. Bu ibareye dikkat kesilerek madde başlığında hukuka kesin aykırılık halleri olarak kabul edilen ve madde içeriğinde sayılan hususların var olup olmadığını inceleme yetkisine sahip olabilmek için her hangi bir şart öngörülmemmiştir. Tam aksine talep ve beyana bakılmaksızın inceleme yükümlüğü getirilmiştir.

Maddenin gerekçesinde, "Madde, kesin temyiz veya kesin bozma nedenleri de denilen hukuka kesin aykırılık hâllerini göstermektedir. Bu hâller varsa aykırılığın hükme etki ettiği kabul edilecektir. Temyiz mercinin artık bunların bozmayı gerektirip gerektirmediğini araştırma ve takdir yetkisi olmayacaktır" içeriğine yer verildiği görülmektedir.
Madde gerekçesinde belirtildiği gibi kesin temyiz veya kesin bozma nedenlerinin var olup olmadığını inceleyebilmek için her hangi bir şart öngörülmesi düşünülemez. Diğer bir ifade ile hukuka kesin aykırılık hallerinin var olup olmadığını inceleyebilmek için tarafların hukuki temyiz nedenlerini ileri sürmesine gerek olmayıp, maddede belirtilen hususlarda temyiz merci re'sen inceleme yapmalıdır.

Kanun koyucu hukuka kesin hukuka aykırılık hallerini düzenledikten sonra "Temyiz başvurusunun içeriği" başlığı altında ... Sayılı CMK'nın 294.maddesinde düzenlemiş ve kanun koyucunun bu şekilde düzenlemeye gitmesi dikkat çekicidir. Kanun koyucu Hukuka kesin aykırılık hallerini her hangi bir şarta bağlamamıştır.

"MADDE 294. - [1] Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
[2] Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir"
Söz konusu madde içeriği incelendiğinde hukuka kesin aykırılık hallerine yer vermemekte ve ... sayılı CMK'nın 288.maddesinde sınırları çizilen hukuki temyiz sebeplerinin gösterilmesini istemektedir.
Kanun koyucu ... Sayılı CMK'nın 289/1. maddesinde"Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da" ibaresi çok açık olduğu için ... Sayılı CMK 289. maddesindeki hususlar istisna veya saklı kalmak kaydıyla ibarelerine madde metninde yer vermemiştir.

Temyiz merci, hukuka kesin aykırılık hallerini re'sen ve diğer temyiz sebeplerini ise temyiz nedeni gösterilmesine bağlı kalmak kaydıyla inceleyebilmesi için öncelikle incelemeye konu kararın usulüne uygun olarak temyiz edilmesi gerekir. Temyiz dilekçesinin reddini gerektiren bir hususun olmaması halinde temyiz talebi usulüne uygun olarak yapılmış demektir.
Buna ilişkin olarak "Temyiz isteminin kabule değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi" başlığı altında düzenlemeye gidilmiştir

"MADDE 296. - [1] Temyiz istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder.

[2] Temyiz eden, ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini isteyebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Ancak, bu nedenden dolayı hükmün infazı ertelenemez"

Madde metninden anlaşılacağı üzere; temyiz talebi süresinde yapılmış ise, temyizi kabil hüküm ise ve temyiz edenin temyiz hakkı var ise temyiz talebini usulüne uygun olarak yapıldığını kabul etmek gerekir. Temyiz nedeninin gösterilmemiş olması temyiz talebinin reddini gerektirecek bir sebep veya eksiklik değildir. Bu sebeple Kanun koyucunun iradesinin aksine ... sayılı CMK'nın 294 ve 296.maddelerini sanık aleyhine dar yorumlayarak ve CMK'nın 289/1. maddesindeki açık ibareye rağmen hukuka kesin aykırılık hallerini inceleyebilmek için temyiz talebinde bulunan tarafın "neden göstermesini" ön koşul olarak kabul etmek hukuken mümkün değildir.

"Temyiz isteminin reddi" Başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlemeye gidilmiştir
"MADDE 298. - [1] Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder"
Söz konusu madde metni incelendiğinde yukarıda ... Sayılı CMK'nın 294 ve 296. maddelere ilişkin değerlendirmede izah edildiği gibi kanun koyucu ... Sayılı CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık hallerine ilişkin madde metninde düzenlemeye gitmemiştir.

"Temyizde incelenecek hususlar" Başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlemeye gidilmiştir

"MADDE 301. - [1] Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar"

Madde metni incelendiğinde; kanun koyucu temyiz mercinin yetkilerinini şüpheye yer vermeksizin belirlemiştir. Temyiz merci ... Sayılı CMK'nın 288. maddesinde sınırları çizilen ve ... Sayılı CMK'nın 294 maddesi gereğince yalnızca temyiz dilekçesinde belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapacağını açıkça belirtmiştir.

Maddenin gerekçesi, "Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddî hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa, bu olgular hakkında inceleme yapar" şeklindedir.

Madde metnini kendisiyle ayrılmaz bir parçası olan gerekçesiyle birlikte değerlendirildiğinde; temyiz dilekçesinde belirtilen temyiz nedenleri ile usul hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik vaya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular üzerinde inceleme yapılacağı görülmektedir.

Bu bağlamda ... Sayılı CMK'nın 289/1. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık halleri usul hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik vaya yanlış uygulanmasından kaynaklı hukuka aykırılık halleridir. ... Sayılı CMK'nın 289 ve 301. maddelerinin metin ve gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde; ... Sayılı CMK'nın 289. maddesinde belirtilen hukuka kesin aykırılık halleri hususunda sebep belirtilmesine bağlı kalmaksızın re'sen temyiz incelemesi yapılmasına CMK'nın 301. maddesindeki hukuki düzenlemeler engel teşkil etmeyecektir.

"Temyiz isteminin esastan reddi veya hükmün bozulması" başlığı altında aşağıdaki şekilde düzenlemeye gidilmiştir
"MADDE 302. - [1] Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması hâlinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir.
[2] Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir.
[3] Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir.
[4] Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur.
[5] 289.madde hükümleri saklıdır"

Maddenin 2 ve 4 fıkralarına dayalı olarak temyiz mercince bozma kararı verebilmek bir nedene dayalı iken, 5. fıkrasında "289. madde hükümleri saklıdır" şeklinde düzenlemeye yer verilerek sebep aranmaksızın hükmün bozulması gerekliliği açıkça düzenlenmiştir. Diğer bir ifade ile ... Sayılı CMK'nın 289 .maddedeki hukuka aykırılık halleri kesin bozma sebebidir.
Maddenin gerekçesi, "Yargıtay temyiz olunan hükmün hukuka uygun olduğunu belirlediğinde temyiz isteminin esastan reddine karar verecektir. Yargıtay, temyiz edilen hükmün temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olan hukuka aykırılıklar içerdiğini saptar ve bunlar hükme etki edecek nitelikte olursa bozma kararı verir. Hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların, bazı önemsiz usul hatalarının Yargıtay kararında gösterilmekle birlikte hükmün bozulmasına neden sayılmadığı belirtilmelidir. Ancak, ilâmda bozulan hususların hepsinin nedenleriyle birlikte ayrı ayrı açıklanması gerekir.

Bozmaya neden olan hukuka aykırılık, hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa, aynı zamanda bu işlemler de bozulur.

Mahkemenin temyize konu hükmü birden çok bölümden oluşmuş ve bunlardan bir veya birkaçı için ayrıca temyiz isteminin esastan reddine karar verilmemişse tümü bozulmuş sayılır. Bozma ile hüküm ortadan kalkar.

Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da ... Sayılı CMK'nın 289. maddede açıklanan hukuka kesin aykırılık hâlleri varsa hüküm mutlaka bozulur." Şeklindedir.

Madde gerekçesinin son paragrafın da ... Sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hâllerini mutlak bozma sebebi olarak kabul edilmiş ve hükmün mutlaka bozulması gerektiği belirtilmiştir.

Yapılan açıklamalar ışığında; ... Sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşımayan temyiz talebi temyiz mercinin önüne geldiğinde temyiz mercince ... Sayılı CMK'nın 291 ve 296. maddelerine göre usulüne uygun bir talep olup olmadığı değerlendirilmelidir. Usulüne uygun temyiz talebinin varlığı halinde Temyiz mercinin öncelikli olarak kanunun amir hükmü gereği CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık hallerinin var olup olmadığını incelemesi gerekir. Bu eşik aşıldıktan sonra ... Sayılı CMK'nın 288 ve 294. maddesi gereğince temyiz sebeplerinin hukuki nedene dayanıp dayanmadığı yönde inceleme yapmalıdır.

Yapılan İnceleme sonucunda, ... Sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşımayan temyiz taleplerine ilişkin incelemede, ... Sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hallerinin bulunmadığının tespiti halinde ... Sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince temyiz talebin reddine karar verilmelidir. Yapılan inceleme sonucunda Kesin hukuka aykırılık hallerinin tespiti halinde ise ... Sayılı CMK'nın 302/5. maddesi gereğince söz konusu aykırılığının mutlak bozma sebebi kabul edilerek verilen hükmün bozulmasına karar verilmelidir.

... Sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşıyan temyiz taleplerinde ise; öncelikle ... Sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hallerinin bulunmadığı yönünde ve sonrasında ... Sayılı CMK'nın 294.maddesi gereğince belirtilen temyiz taleplerine yönelik inceleme yapılmalı sonucuna göre ... Sayılı CMK'nın 302. maddesi gereğince karar verilmelidir.

... Sayılı CMK'nın 294. maddesinde belirtilen şartları taşımayan temyiz taleplerine ilişkin olarak belirtilen yöntemle inceleme yapılmadığı taktirde telafisi mümkün olmayan hukuki sonuçların doğması muhtemeldir.

Avrupa İnsan hakları sözlemesi,sözleşmenin 6.maddesindeki düzenlemelerle kişinin medeni hak ve yükümlülüklerini veya suçlanması durumunda adil ve açık yargılama hakkını garanti altına almıştır. Madde metni aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir

" Madde 6
Adil yargılanma hakkı
1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde,duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı
olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin
yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için
gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine
gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir
avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek,
savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar
altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını
istemek;
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı
takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak."

Avrupa insan Hakları Mahkemesi, vermiş olduğu karalarında; Sözleşmenin 6.maddesinin 1.paragrafını geniş yorumlanması gerekliliği görüşü hakimdir. Mahkeme, "17.01.1970 tarihli DELCOURT BELÇİKA davasında "Sözleşme bağlamında demokratik toplumlarda adaletin hakkaniyete uygun olarak yerine getirilmesi hakkı o denli önemli yere sahiptir ki 6. maddenin 1.paragrafının kısıtlayıcı bir şekilde yorumlanması bu hükmün amaç ve hedefine uygun düşmez"yönünde karar vermiştir.
Sözleşmenin 6.maddesi yargılamanın hangi aşamasında uygulanacağının belirlenmesi önem arz etmektedir. Sözleşmenin 6.maddesi ile düzenlenen garantiler sadece yargılama sürecinde uygulanmayıp önceki ve sonraki aşamaları da uygulanır.
Sözleşmenin 6.maddesi tek başına kişiye temyiz hakkı tanımaz. Ancak bu hak ceza davalarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 nolu protokolünün 2. maddesi ile tanınmıştır.

Avrupa insan Hakları Mahkemesi, sözleşmenin 6.maddesi temyiz hakkı sağlamasa da eğer bir devlet kendi iç hukukunda temyiz hakkı tanınmışsa yapılan yargılamaların sözleşmenin 6. maddesinde bulunan garantiler kapsamında olduğunu kabul etmektedir. 17.01.1970 tarihli DELCOURT BELÇİKA davasında mahkeme gerekçesinde bu hususa yer vermiştir.
Bu bağlamda, gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 nolu protokolünün 2. maddesi ve gerek se mahkeme içtihatları değerlendirildiğinde sözleşmenin 6.maddesindeki kişiye tanınan garantiler temyiz aşamasında da nazara alınması zorunludur.

... Sayılı CMK'nın 291 ve 296. maddelerine göre usulüne uygun olarak yapılan temyiz talebine rağmen ... Sayılı CMK'nın 294. maddesine göre neden belirtilmediği gerekçesiyle ve açık hükme rağmen CMK 289/1. maddesi bağlamında inceleme yapılmaksızın temyiz talebinin ... Sayılı CMK'nın 298/1. maddesine göre reddine karar verilmesi halinde, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 6.maddesine göre kişinin garanti altına alınan savunma hakkı kısıtlandığından hak ihlali sayılacaktır.
Bu sebeplerle Avrupa insan hakları mahkemesince Hak ihlalinin tespiti halinde, ... sayılı CMK'nın 311/1- f fıkrası gereği yargılamanın yenilenme sebebini oluşturmaktadır.

İç hukuk bakımından yapılan değerlendirmede ise;
... Sayılı CMK'nın 309 ve 310. maddelerinde kanun yarına bozma hükümleri düzenlenmiştir. ... Sayılı CMK'nın 309/1. maddesine göre hakim veya mahkemece verilen istinaf veya temyiz incelenmesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükmün hukuka aykırılığının öğrenilmesi halinde Adalet Bakanlığının Yargıtay Başsavcılığına gerekçelerini göstererek karar veya hükmün yargıtayca bozulması isteminde bulunabilir.

Kanun Koyucunun "Kanun Yararına bozma" başlığı altında düzenlemeye gitmesi ve talep hakkını Adalet Bakanlığına tanımasındaki asıl amacının hukuk düzenini tahkim etmek ve hukuk güvencisini sağlamaktır.

Maddenin gerekçesi, "Maddeye göre, hâkim veya mahkemece verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık olduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirilecektir.
Olağanüstü temyiz de denilen bu kanun yoluna, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş bulunan kararlarda, gerek maddî hukuka ve gerek usul hukukuna ilişkin aykırılıkların giderilmesi için başvurulabilir.

Böylece kanunun eşit uygulanması ve sanığın aleyhine olmamak koşuluyla, hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amaçlanmıştır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanınca bildirilen nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtay ceza dairesine verir.

Yargıtay ileri sürülen nedenleri yerinde görmezse istemi reddeder, yerinde görürse karar veya hükmü kanun yararına bozar" şeklindedir.

Madde gerekçesinde -kanunun eşit uygulanması ve sanığın aleyhine olmamak koşuluyla, hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amaçlanmıştır.- cümlesinde kanunların eşit uygulanması ve hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından giderilmesinin önemine vurgu yapılmıştır.

Kanun yararına bozma talebi, bireyin iradesi dışında başvurulan olağan üstü kanun yoldur. Bireyin başvurusu olmamasına rağmen hukuka aykırı kararın kesinleşmesi hukuk düzeni açısından sakıncalıdır.

... Sayılı CMK'nın 294. maddesinde düzenlenen nedene dayalı olmayan ve ... Sayılı CMK'nın 291 ve 296. maddelerine göre usulüne uygun temyiz dilekçelerinin ... Sayılı CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık halleri yönünden inceleme yapılmaksızın ... Sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince reddine karar verilmesi hukuka uygun değildir.
Hukuka aykırı olarak İstinaf veya temyiz aşamasından geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlara karşı Kanun yarına bozma temyiz yolu açıktır. İlk derece mahkemesinin istinaf denetiminden geçen,temyiz talebinin ... Sayılı CMK'nın 289. maddesinde düzenlenen hukuka kesin aykırılık halleri yönünden inceleme yapılmaksızın ... Sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince reddine karar verilen ve bu şekilde kesinleşen karalar yönünden kanun yarına bozma temyiz yoluna gidilmesi mümkün değildir.

Bölge Adliye Mahkemesinin ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak ... Sayılı CMK'nın 280/1-e. maddesi gereğince yeniden hüküm kurulması halinde bu temyiz talebinin ... Sayılı CMK'nın 298/1. maddesi gereğince reddedilmesi halinde kanaatimce bu karara karşı olağan üstü kanun yolu olan kanun yarına bozma temyiz yolu açıktır. çünki Bölge Adliye Mahkemesince yeniden kurulan hüküm, üst denetim merci olan Yargıtayca esastan incelenmemiştir.
Taraflarca talep olmamasına rağmen hukuka aykırı bir karar veya hükme karşı, olağan üstü kanun yolu olan kanun yarına bozma temyiz yolu açık iken; usulüne uygun temyiz talebine rağmen kanunun açık hükmü dar ve kısıtlayıcı yorumlanarak kanun yararına bozma temyiz etme imkanını bulunmayan hukuka kesin aykırı hükmün kesinleşmesi beklenen hukuki sonuç olamaz.

Yapılan Açıklamalar muvacehesinde; Sanıklar ... ve ... müdafilerinin temyiz taleplerinin usulüne uygun olarak yapıldığı, ancak ... Sayılı CMK'nın 294. maddesine göre temyiz nedeni belirtilmediğinin anlaşılması karşısında,
Sanıklar ... ve ... hakkında; kurulan hükümlerin -... Sayılı CMK'nın 289. maddesindeki hukuka kesin aykırılık hallerinin var olup olmadığının- tespiti açısından işin esasına re'sen girilerek hukuka kesin aykırılık veya aykırılıkların tespiti halinde; hükmün ... Sayılı CMK'nın 302/5. maddesi gereğince bozulmasına, aksi halde temyiz talebinin ... Sayılı CMK 298/1 maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerekmektedir.


Sonuç olarak; Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda Sanıklar ... ve ... hakkında; "Sanıklar Müdafilerinin ... Sayılı CMK'nın 294/1. maddesinde yer alan - temyiz eden hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini göstermek zorundadır- şeklindeki düzenleme de gözetilerek yapılan değerlendirmede, sanık müdafinin temyiz dilekçesinde her hangi bir temyiz sebebi göstermediği,... Sayılı CMK'nın 295/1. maddesinde belirtilen süre içerisinde temyiz sebeplerini içeren ek dilekçe de sunmadığı anlaşıldığından vaki temyiz isteminin ... Sayılı CMK 298/1. maddesi uyarınca REDDİNE" yönündeki dairemizce oluşan çoğunluğun kanaatine belirtilen gerekçelerle katılmamaktayım. 07.05.2019
İlkemiz, hukukun adaletli dağıtılabilmesi için yargı kararlarının paylaşımına daha çok önem vermektir.
kararara.com sitesi, paylaşılan kararların yargısal faaliyetlerde kullanılmasında herhangi bir hak ve sorumluluk kabul etmemektedir.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj